Tag Archives: zehirsiz sofralar

17 Mar

Zehirsiz Üretim Mümkün

Sağlıklı ürünlere yönelik talep ve artan girdi maliyetleri çiftçilerin, kimyasal-yoğun endüstriyel tarımdan vazgeçip, doğa dostu ve agroekolojik tarıma yönelmesine neden oluyor.

Endüstriyel tarım ve gıda sisteminde kullanılan yüksek düzeyde zararlı kimyasalların sağlığa ve çevreye yönelik olumsuz etkileri arttıkça kimyasal-yoğun tarım yöntemleri doğa dostu tarım yöntemleri ile yer değiştiriyor.

Özelikle pestisit zehirlenmelerine doğrudan maruz kalan, toprağı fakirleşen, hastalık ve zararlılarla eskisinden daha çok mücadele etmek durumunda kalan ve girdi maliyetleri yüzünden geliri düşen çiftçiler, bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalmadığı doğa dostu yöntemlere geçiyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), kimyasallara dayalı çiftçiliğin dünyanın gıda ihtiyacını karşılayabilecek bir seçenek olmadığını kabul ediyor ve daha sağlıklı bir geleceğin anahtarı olarak agroekolojiye dikkat çekiyor.

Dünyada ve Türkiye’de pestisitlerin zararını fark eden pek çok çiftçi, coğrafya ve iklime uygun bir planlama ve tasarımla fiziksel, kültürel, biyoteknik, biyolojik ve mekanik mücadeleyi de içeren Entegre Zararlı Yönetimi’ni uyguluyor.

Örneğin İsveç bu teknik ve yöntemler sayesinde pestisit kullanımını, önceki döneme kıyasla yarı yarıya azaltmayı başardı. Dünyanın önde gelen pirinç üreticilerinden Endonezya ise 1986 yılında pestisit kullanımını azaltmaya yönelik destek ve çiftçi eğitimine dayalı Entegre Zararlı Yönetimi uygulaması ile pestisit kullanımını altı yılda %62 oranında azalttı ve aynı dönemde ürün verimliliğinde %10 artış sağladı.

Entegre Zararlı Yönetimi’nin yanı sıra agroekoloji, organik tarım, onarıcı tarım, pulluksuz tarım gibi zehirsiz üretim yöntemleri, meydana gelebilecek zararlara karşı benzer önlemler içeriyor. Bu yöntemleri benimseyen çiftçiler, tek tip ürün yerine farklı çeşitlerin bir arada üretimi, toprak canlılığının artırılması, hastalıklara dayanıklı yerel tohumların ekimi, zararlıları çekici tuzak ve ev yapımı doğal reçetelerin kullanılması, ürün zararlılarıyla beslenen faydalı böceklerin ortama salınması ve ekim nöbeti gibi kültürel, biyolojik, fiziksel ve biyoteknik uygulamalara yer veriyor.

Zehirsiz üretim yapan çiftçiler, ürünlerini, kompost gübreler, yeşil gübreleme, münavebeli ekim ve otlatma gibi uygulamalar sayesinde, besleyip canlı tuttukları tarım topraklarında yetiştiriyor. Bu yöntemler sayesinde canlılığını koruyan topraktan aldıkları besinleri bünyesine taşıyan bitkilerden elde edilen meyve ve sebzeler, pestisitlerin zehirleyip fakirleştirdiği topraklarda yetişenlerden çok daha besleyici ve sağlıklı oluyor.

AB tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, ekolojik meyve ve sebzeler en az %40 daha fazla antioksidan ve daha yüksek seviyede demir ve çinko içeriyor. Bu sonucun kaynağında doğal döngülere saygı var: Ekolojik üretimde yetiştirilen ürünler daha az “zorlanıyor”, yani büyümeleri genellikle daha yavaş oluyor, böylece organizmalar bileşimlerini sentezlemeye zaman bulabiliyor.

On binler zehirsiz üretim için imza verdi

Dünyada organik tarım sertifikalı çiftçilerin sayısı son 10 yılda %55 artarken, diğer doğa dostu yöntemleri kullanan çiftçilerin sayısı da hızla artıyor.

Üreticilerin doğa dostu ve agroekolojik yöntemleri tercih etmeye başlamalarının nedenleri arasında, ürünlerde pestisit kalıntısı riskiyle birlikte giderek artan sağlıklı ürün talebi de etkili oluyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Avrupa Pestisit Eylem Ağı ile ortaklaşa yürüttüğü Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında açılan kampanyayı imzalayan 130 bin kişi, sağlık ve çevre için çok tehlikeli tarım zehirlerinin yasaklanarak doğa dostu tarım uygulamalarının yaygınlaşmasını talep ediyor. Proje kapsamında 100’den fazla sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, söz konusu kampanya ile, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan, zehirsiz üretimi teşvik eden tarım politikalarının hayata geçirilmesini istiyor.

İmza kampanyasına buradan ulaşabilirsiniz: Change.org/ZehirsizSofralar

Doğa dostu üretimin teminatı: Küçük çiftçiler

Doğa dostu yöntem ve teknikler, emek yoğun bir sistem gerektirdiğinden daha çok küçük ölçekli çiftlikler tarafından uygulanıyor. Köylü tarımı, endüstriyel zincire kıyasla, biyolojik çeşitliliği 9 ila 100 kat daha fazla destekliyor. Rodale Enstitüsü’nün karşılaştırmalı çalışmaları, organik üretimdeki verimin konvansiyonel üretimi yakaladığını, hatta kurak dönemlerde organik üretimdeki verimliliğin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

BM’nin Agroekoloji ve Gıda Hakkı Raporu’na göre ise, gelişmekte olan 57 ülkedeki agroekoloji projelerinde ortalama %80 verim artışı oldu. 20 Afrika ülkesindeki agroekoloji projelerinde ise 3 ila 10 yılda verim ikiye katlandı.

Türkiye’de de durum farklı değil. Araştırmacılar, Türkiye’nin ekilebilir alanlarının %76’sında yapılacak organik tarımdan elde edilecek bitkisel ve hayvansal ürünlerin Türkiye nüfusunu besleyebileceğini kanıtlıyor.

Doğa dostu tarım çiftçi gelirlerini artırıyor

Endüstriyel tarımdan doğa dostu ve agroekolojik tarıma geçen çiftçiler bir yandan sağlığını, toprağını, suyunu korurken, diğer yandan giderlerini de azaltıyor. Çiftçinin giderlerini azaltması; tarım zehiri ve kimyasal gübreler başta olmak üzere şirketlerden satın alınan girdiler yerine kendi tohumluğunu kullanmak, tuzaklar, faydalı böcekler, ev yapımı doğal reçeteler, yeşil gübreleme, kompost gibi ekolojik girdileri kullanması ile mümkün oluyor.

Ayrıca doğa dostu üretim yapan çiftçiler, ekolojik pazarlar, gıda toplulukları, üretici pazarları veya kooperatif satış noktaları kanalıyla, hem tüketicilerin kolay ve ucuz yoldan gıdaya ulaşımını sağlıyor hem de gelirini yükseltebiliyor. Bu pazarlama kanalları sayesinde aracılara giden büyük dilim çiftçiler ve tüketiciler arasında paylaşılmış oluyor.

Buğday Derneği Koordinasyon Kurulu üyesi Oya Ayman, pestisitlerin yol açtığı kirlilik ve sağlık sorunları karşısında alternatif arayışına giren üreticilerin sayısının dünyada olduğu gibi Türkiye’de de giderek arttığına dikkat çekiyor: “Temiz üretim yapmak isteyen çiftçiler, sadece organik sertifikalı tarım değil agroekoloji, onarıcı tarım, pulluksuz tarım gibi doğa dostu yöntemler hakkında bilgileniyor ve kendi şartlarına uygun modeller geliştiriyor. Tüketicilerin zehirsiz üreten çiftçiye alım garantisiyle, temiz ürün yetiştirme desteği vermesi de bu üreticilerin sayısının artmasını sağlıyor.”

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında yayımlanan Üretici Rehberi, bir yandan pestisitlerin zararlarına dikkat çekerken, diğer yandan da çiftçilerin zehirsiz üretime nasıl geçebilecekleri ve doğrudan pazarlama yolları konusunda yol gösteriyor; örnek uygulamalara yer veriyor.

Üretici Rehberi’ne buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynaklar:

  • FAO Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu Raporu.2019
  • FIBL (Research Institute of Organic Agriculture), Organic World Statistics
  • BM Özel Röportörü Olivier De Schutter. Agroekoloji ve Gıda Hakkı Raporu.2011
  • http://rodaleinstitute.org/assets/FST-Brochure-2015.pdf
  • Organik Tarım Türkiye’yi Besler. Bulut Aslan, Yonca Demir.2014
16 Şub

Çiftçi uyardı: “Otu, böceği öldüren, insanı da öldürüyor.”

Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında gerçekleşen gezide basın mensupları zehirsiz üretimin nasıl mümkün olabildiğini üreticiden dinledi.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından pestisitlerin zararları konusunda farkındalık yaratmak ve Türkiye’de pestisit kullanımını azaltmak amacıyla yürütülen Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında 15 Şubat’ta bir basın gezisi düzenlendi. Bursa Karacabey’de 20 yıldır organik tarım yapan Şaban Burhan’ın çiftliğine yapılan ziyarette basın mensuplarına proje hakkında bilgi verildi, zehirsiz üretimin nasıl mümkün olabildiği örneklerle anlatıldı.

Şaban Burhan Çiftliği, Bursa/Karacabey

Çok sayıda basın mensubunun katıldığı gezide araziler incelendi, alternatif yöntemler ve uygulamalar yerinde gözlemlendi.

Basın mensuplarına açıklama yapan ve pestisitlerin sıklıkla anıldığı üzere tarım ilacı değil, zehir olduğunu ifade eden Zehirsiz Sofralar İletişim ve Kampanya Koordinatörü Turgay Özçelik, endüstriyel tarımda zehir kullanımının tam bir çılgınlık boyutuna vardığını, bir elmaya soframıza gelene kadar ortalama 16 kez pestisit uygulandığını ifade etti: “Pestisitler toprağımızı, suyumuzu, havamızı kirletiyor; bizi, arıları, kuşları, faydalı böcekleri zehirliyor. Özellikle çocuklar pestisitlerin zararlarından en çok etkilenen grup. Yapılan araştırmalar anne sütünde, bebek mamalarında, bebeklerin göbek kordonlarında bile pestisit kalıntılarına rastlandığını gösteriyor.”

Buğday Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi Oya Ayman yaygın kanının aksine, pestisitlere mahkum olmadığımızı, zehirsiz de üretebilmenin mümkün olduğunu söyledi. “Organik tarım, onarıcı tarım, agroekoloji gibi pek çok yöntem; biyolojik mücadele, kültürel mücadele gibi pek çok teknik ile zehirsiz üretim yapmak mümkün. Türkiye’de yüzlerce üretici bu yöntem ve teknikleri kullanarak sürdürülebilir bir şekilde üretim yapıyor. Bugün ziyaret ettiğimiz üreticimiz Şaban Burhan bunlardan biri. Biz tüketicilere çok şey düşüyor. Alışveriş yaparken sağlıklı gıdayı tercih etmek, zehirsiz ürünü tercih etmek, Şaban Burhan gibi doğa dostu yöntemlerle üretim yapan çiftçilerimizi desteklemek anlamına geliyor.”

Dünyanın çocuklarımıza ait olduğunu ve onlara yaşanabilir bir dünya bırakmanın görevimiz olduğunu ifade eden organik tarım üreticisi Şaban Burhan, herkesin sağlıklı gıda yiyebilmesi için organik üretim yaptığını belirtti. “Otu, böceği öldüren pestisitler, insanı da öldürüyor. 20 yıl önce tarımı hiç bilmezken, şimdi organik yöntemlerle 200 dönüm arazide 85 çeşit ürün yetiştirebiliyor ve geçimimi sağlayabiliyorum. Kendi çocuklarıma ve herkese sağlıklı gıda yedirebilmek için çalışıyorum. Buğday Derneği’nin öncülüğünde kurulan %100 Ekolojik Pazarlar’da ürünlerimi satabiliyorum.”

Pestisit kullanımının toprağa zarar verdiğini ifade eden Burhan, “tarım zehirleri tüm böcekleri öldürüyor. Bu sefer, arkadan daha yoğun, güçlü ve direnci artmış bir zararlı popülasyonu geliyor. Oysa bizim kullandığımız biyolojik mücadele gibi organik tarım yöntemlerinin ‘dost işçilerimiz’ dediğimiz uğur böceği ve arılara hiçbir zararı yok, sadece zararlıyı öldürüyor. Böylece bizim dost işçilerimiz çoğalıyor.” dedi. Organik üretimin desteklenmesi gerektiğini söyleyen Burhan, alım garantisi veren projelerle tarımın sürdürülebilirliğinin sağlanması gerektiğini ifade etti. “Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin alım garantisi verdiği proje dahilinde siyez buğdayı ekiyorum. Çiftçi eğer ana kalemlerde sözleşmeli tarım yapabilirse atıl ürün olmaz ve çiftçimiz geçimini sürdürebilir.”

Zehirsiz Sofralar Mümkün

Türkiye’de pestisit kullanımı son dört yılda %51 artmış durumda. Pestisit, endüstriyel tarımda mantar, böcek, yabani otlara vs. karşı kullanılan kimyasalların genel adı. Ancak “tarım ilacı” olarak bilinen pestisitler iyileştirmiyor; toprağı, suyu, havayı, insanları, hayvanları zehirliyor. Bitkilere uygulanan pestisitlerin sadece yüzde 2’si uygulandığı alanda kalıyor; geriye kalan yüzde 98’lik kısım havaya, toprağa ve suya karışıyor.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan bazı pestisitler hayvan deneyleri dikkate alındığında, insanlar için ”kanserojen olması kuvvetle muhtemel olanlar” ya da ”muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırılıyor. Pestisitler üzerine yapılan çalışmalar, çiftçiler ve tarım işçileri üzerindeki akut etkileri dışında, alınan miktarlar görece küçük olsa da, uzun süre boyunca maruz kalındığında insanlarda kronik hastalıklara da neden olabildiğini göstermektedir. Pestisitlerin insanların sinir ve hormonal sistemine zarar verdiği biliniyor. Ayrıca araştırmalar pestisit kullanımı ile sarkomlar (bir tümör grubu), multipl miyelomlar, prostat, pankreas, akciğer gibi kanser türleri, beyin tümörleri, bilişsel ve psikomotorik fonksiyonlarda bozulmalar ve depresyon arasında bağlantı olduğunu gösteriyor. Çocuklarda öğrenme ve dikkat eksikliği, duyusal eksiklikler veya gecikmiş gelişim, pestisite maruz kalma sonucu en sık görülen nörolojik bozukluklar arasında yer alıyor.

Sağlığa etkilerinin yanı sıra su, toprak, biyolojik çeşitlilik, iklim üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle Buğday Derneği olarak “tarım ilacı” ve “pestisit” yerine, nasıl fareler için kullanılan pestisite “fare zehiri” deniliyorsa, “tarım zehiri” kavramını kullanmayı öneriyoruz.

Şaban Burhan’ın ve onun gibi pek çok doğa dostu üreticinin deneyimleri, zehirsiz üretimin mümkün olduğunu kanıtlıyor. Tarım zehirlerine mahkum değiliz, pestisit kullanmadan da gıdamızı yetiştirebiliriz.

100’ün üzerinde kurum ve inisiyatifin yan yana gelerek oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, 23 Kasım 2019’da “Tüm Canlılar İçin Zehirsiz Sofralar” başlığıyla bir imza kampanyası başlattı. Kampanyada Dünya Sağlık Örgütü tarafından “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlenen ve pestisitlerde kullanılan 13 etken maddenin öncelikle ve ivedilikle yasaklaması talep ediliyor.

Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında oluşturulan Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, herkesi kampanyaya destek olmaya, geleceğine sahip çıkmaya çağırıyor.

Zehirsiz Kampanya linki: Change.org/ZehirsizSofralar

Zehirsiz Sofralar Projesi Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Avrupa Pestisit Eylem Ağı (PAN Europe) tarafından yürütülmekte ve Avrupa Birliği tarafından Sivil Toplum Diyaloğu V Programı kapsamında desteklenmektedir.

Zehirsiz Sofralar Projesi ve Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı ile ilgili haberleri web sitemizden takip edebilirsiniz:www.zehirsizsofralar.org

15 Şub

Sürdürülebilir bir Ekolojik Pazar Deneyimi

Dayatılanı sorgula, çözüm ara ve fikirlerini paylaş. “Başka bir dünya mümkün” – Özce Bilge Demoğlu

Her gün kırmızı bültenle gündemde yer almıyor olsa da, Antroposen’de iklim krizi ile karşı karşıyayız. Çoğu bilim insanı harekete geçmemiz gerektiğini söylese de; bazı insanlar bırakın iklim krizini, iklim değişikliğine bile inanmak istemiyorlar. Bu konudaki farkındalık oranı değişkenlik gösterirken, duyarlı bireyler olarak çok daha fazla çaba göstermemiz gerektiğine inanıyorum.

İklim krizinin sebeplerine baktığımızda en önemli etkenin Sanayi Devrimi sonrası doğal süreci etkileyen karbon salımı olduğunu görürüz. Evimizin sıcaklığı, arabamızın benzini, gece-gündüz farkını azaltan aydınlatmaları ve diğer günlük yaşantımıza işlemiş olan tüketimin tamamını düşündüğümüzde dünyaya yıllardır nasıl bir baskı yaptığımızı anlayabiliriz. Bunların yanında bir örnek daha var ki, insanoğlunun evrim sürecini etkileyecek denli öneme sahip olmasına rağmen günümüzde kaynağı yok sayılıp, tüketiciye yabancı hale gelmiş durumda; BESLENME.

Konvansiyonel tarımla beraber iklim krizine sürüklenişimizi de hızlandırmış olduk. Kışın çilek yemeye kimse itiraz etmedi, yazın portakal yemeye de… Çünkü istediğimiz zaman istediğimiz yiyeceği elde etmek müthiş bir şeydi, doğal dengeyi bozduğumuzu düşünmediğimiz sürece. Tarım alanlarında kullanılan tüm kimyasal maddeler (tarım makinaları için kullanılan fosil yakıtlar, zirai gübreler, ve pestisitler vb.) besinlere ve çevresine geri dönülmez şekilde zarar veriyor. Günümüzde tarım ilaçları artık tarım zehiri olarak anılıyor. Ağırlıklı olarak sebze tüketiyor olmanız bile sizi sağlıklı beslenen bireyler yapmıyor, çünkü tarımsal üretimde kullanılan pestisitlerin gıda üzerinde kalıntı bıraktığı biliniyor. Nüfus artışı ile birlikte endüstriyel tarım iyi bir seçenek olarak gözükse de bilimsel araştırmalar sürdürülebilir organik tarım metotlarının hem insan hem dünya sağlığı için daha yararlı olacağını kanıtlamış durumda.

Buğday Derneği 2006 yılından beri bu zehirli tarım ürünlerinin karşısında durarak, tüketiciye ekolojik pazar seçeneği sunuyor. Üreticiyi destekleyip, tüketiciyi teşvik ediyor. Nisan 2020’ye kadar sürecek olan “Zehirsiz Sofralar” kampanyası ile tüm Türkiye’de farkındalık yaratmaya çalışıyor. İstanbul’da Şişli, Kartal, Beylikdüzü ve Bakırköy semtlerinde; İstanbul dışında ise İzmit ve Kayseri illerinde farklı günlerde gerçekleşen %100 Ekolojik Pazarlar‘da “gerçekten” sağlıklı gıdaya ulaşmak mümkün. Sertifika programları ve düzenli yapılan denetimler tüketici ve üretici arasındaki güveni sağlayıp, birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlıyor. Bu sebeple, ekolojik pazar destekçileri olarak bir markete gelen kasa kasa parlak, kokusuz, tatsız ve kimin ürettiği alenen belli olmayan domatesi almak yerine; tarla kokulu, ecüş bücüş, üreticisi ile sohbet edebileceğimiz domatesi almayı tercih ediyoruz.

Şişli %100 Ekolojik Pazar
Fotoğraf: Özce Bilge Demoğlu

Yaklaşık 1 yıldır evimin 5 dakika uzağında kurulan halk pazarı yerine, Şişli Ekolojik Pazarı’na gitmeyi tercih ediyorum. Bu serüven benimle başlamış olsa da şu an tüm ailemi sarmış durumda. İlk günler diğer pazarlara göre ekolojik pazarın daha pahalı olmasından yakınan babam, organik üretimin ne kadar meşakkatli olduğunu anladığında destek vermeye başladı. Annem sebze meyvelerin lezzetine varınca alışveriş listesini kendi hazırlamaya başladı. Ağabeyimin klasikleşen sorusu ise “bu hafta pazara gidiyor musunuz?” oldu. İhtiyaçlarımıza göre bu sorunun yanıtı değişiklik gösterse de yalnızca tazelere değil, vegan ve organik bakım ürünlerine ulaşma isteğimiz de bizi yine ekolojik pazarlara yönlendirdi.

Doğaya saygılı üretici ve üretici temsilcilerinden oluşan koca bir aileye biz de çekirdek ailemizle dahil olduk. Bizi takip eden arkadaşlarımız, akrabalarımız oldu. Isırgan otundan çorba yapmayı öğrendik, şimşir ve el işçiliğinin değerini anladık, eskiden kullandığımız deterjanların kendimize ve doğaya nasıl zarar verdiğini dinledik, biz neler neler kaçırmışız dedik, neleri nelere tercih etmişiz dedik, geç olsun güç olmasın dedik. Kocaman bir şehirde tüketici olmaya alışmışken, bize daha yakın gelen, huzurlu bir yola sapmış bulunduk.

Ekolojik Pazarları diğer market ve pazarlardan ayıran bir diğer özellik ise  plastik poşet yerine kese kâğıtları kullanılıyor olması. Fakat bu kese kâğıtları, poşetler yerine geçebilecek en uygun taşıma yöntemi gibi görünse de o kadar masum değil.

Türkiye genelinde kâğıt-karton tüketimi yıllık yaklaşık 6 milyon ton. Geri dönüşüm oranı ise %40 civarında. [1] Sırf kesilmek için yetiştirilen ağaçlar olması, onları hoyratça kullanmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Ne olursa olsun bir ağacın yetişmesi ve geri dönüştürülmesi için harcanan enerji ve su miktarı, şu an içinde bulunduğumuz iklim krizi açısından onarıcı değil. Bu durumda belki de alışverişe kendi file-bez çantalarımızla gitmek, sandığımızdan çok daha fazla tasarrufa neden oluyor.

Kartal %100 Ekolojik Pazar
Fotoğraf: Özce Bilge Demoğlu

Ayrıca, karton bardakların iç yüzeyleri plastikle kaplandığı için geri dönüştürülemediğini biliyor muydunuz? Bu bilgiyi yaklaşık 1 sene önce öğrendiğimde, yalın kartonun ısı halinde büzüşeceği ihtimali yıllarca nasıl aklıma gelmedi diye çok şaşırmıştım. Dayatılan her şeyi sorgulamamız gerektiğini o zaman anladım.

Bu sebeple, özellikle ekolojik pazara giderken, file ve bez çantalarımın yanında termosumu da almayı unutmamaya gayret ediyorum ki vitamin deposu meyve sularını içmekten, kullanıldığını gördüğüm onca pipet ve karton bardaklar sebebiyle mahrum kalmayayım. Bakınız, 5 dakikacık kullanılan pipetler ne sonuçlar doğuruyor.

Ekolojik pazar için yanınızda getirmenizi önerebileceğim başka malzemeler ise yeme araç-gereçleri. “Eeh yok artık” dediğinizi duyar gibiyim… Demeyin efendim; ben yapıyorum, çok da kolay oluyor. Unutmayın, Avrupa’da her yıl yaklaşık 25 milyon ton plastik çıkıyor. Bu atıkların %30’undan azı geri dönüştürülebiliyor. Çöp haline gelen yaklaşık 8 milyon ton plastik denizlere karışıyor, geri kalanı ya gömülüyor ya da yakılıyor. [2]

Burada asıl mesele, sizin gün içinde ne yapmak istediğinize karar verebiliyor olmanız. Ben her pazar yolculuğumda elbette termos taşımıyorum. Sabah, “bugün zencefilli bir portakal suyu içeyim” dersem termosumu yanıma alıyorum misal. Bir başka örnek ise, “bugün organik malzemeler kullanılarak hazırlanmış tatlılardan, börek çöreklerden yiyeyim” isteği. Böyle durumlarda tercihim yine pazardan aldığım şimşir çatalı ve tabak niyetine kullanabileceğim evden herhangi bir kabı yanıma almak. Böylelikle bu kabı paket yapıp yanıma almak için de kullanabiliyorum. Vicdanım rahat, midem mutlu ayrılıyorum canım Şişli %100 Ekolojik Pazar’dan.

Kartal %100 Ekolojik Pazar
Fotoğraf: Özce Bilge Demoğlu

Bu yazıyı okuyor olmanız farkındalığı yüksek bireyler olduğunuzu gösteriyor. Yani ilk paragrafta belirttiğim gibi, sizin de yapmanız gereken çok şey var. Yaşayabileceğimiz tek gezegene el verelim, yarattığımız krizi durdurmak ve geriletmek bizim elimizde! Dayatılanı sorgula, çözüm ara ve fikirlerini paylaş. “Başka bir dünya mümkün” ☺

Yazan: Özce Bilge Demoğlu (Buğday Gönüllü İletişim Ekibi)

Kaynaklar:

[1] Rakamlarla Kağıt ve Ağaç Tüketimi

[2] Döngüsel Ekonomiye Geçişin Anahtarı: Plastik, Yavuz EROĞLU, PAGEV/PAGÇEV