Kusurlu Araştırmalar
Organik Gıdanın Önemini Gölgeleyemez
Stanford Üniversitesi tarafından yayımlanan “Organik besinlerin sağlığa faydalarıyla ilgili çok az kanıt var” başlıklı açıklamayı, ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de pek çok uzman, “yetersiz” ve “taraflı” bir araştırma olarak niteledi.
Gerçek gıdaya ulaşmanın giderek zorlaştığı günümüzde tüketiciler, doğal olarak gıdanın güvenilirliğini ve besleyici değerini sorgulama konusunda daha hassas davranıyor…
Geçtiğimiz günlerde Stanford Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü uzmanları tarafından yayımlanan “Organik besinlerin sağlığa faydalarıyla ilgili çok az kanıt var” başlıklı basın açıklaması, ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de pek çok uzman tarafından yetersiz ve taraflı bir araştırma olarak nitelendi.
Türkiye’de gerçek gıda ile doğa dostu üretim ve tüketim alışkanlıklarının yaygılaştırılması konusunda 20 yılı aşkın süredir çalışan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, organik gıdanın besleyici değerlerinin sadece yetiştirme yöntemleriyle değil, tohumuyla, yetiştirildiği toprakla ve ürünlerin olgunluk ve tazeliğiyle doğrudan ilişkisi olduğuna dikkat çekiyor.
Geçen hafta ABD’de yayımlanan ve Stanford Üniversitesi’nin yaptığı araştırmanın “kusurlu” olduğuna işaret eden başka raporlar da, besleyiciliği etkileyen pek çok faktör olduğunu belirtiyor. Minnesota Üniversitesi’nden Jim Riddle, şöyle diyor:
“Birincisi, Stanford Üniversitesi’nin raporu hazırlanırken yeni hiçbir araştırma yapılmadı; çalışmayı yapan ekip sadece yapılmış araştırmaları inceledi. Bu araştırmalar, birkaç farklı organik gıda standardı uyarınca yürütülmüş ve hepsi de USDA Ulusal Organik Gıda Programı Mevzuatı’nın yürürlüğe girdiği 2002 yılından önce yapılmıştı. İncelemenin sonucunda organik gıdaların kesin olarak daha az zirai ilaç (böcek zehri ya da pestisit) artığı ve antibiyotiğe dirençli bakteri ihtiva ettiği ve organik sütte faydalı besinlerin belirgin bir şekilde daha fazla olduğu sonucuna varıldı.”
Riddle ayrıca 2003’te yayımlanan Amerikan Epidemoloji dergisi, Tarımsal Sağlık Raporu ile Environmental Health Perspectives’in (Çevrsel Sağlık Perspektifleri) raporlarındaki endüstriyel tarımda kullanılan zirai ilaçların kanser yapıcı etkilerine de dikkat çekiyor: “Stanford’un yayımladığı raporda zirai ilaçların çiftçiler, toprak işçileri ve yerel halkın sağlığına etkisi üzerinde de hiç durulmamış. Zirai ilaçlara maruz kalınmasının prostat kanseri riskini artırdığı biliniyor. Araştırmalar Iowa’lı çifçilerin çocuklarının, kontrol grubuna oranla iki katı sayıda çocukluk çağı lenfomasına yakalandığını ortaya koyuyor.”
Buğday Derneği yöneticilerinden %100 Ekolojik Pazarlar Koordinatörü Batur Şehirlioğlu, objektif sonuçların elde edilebilmesi için, besin değerlerinin karşılaştırılması sırasında aynı şartların sağlanması gerektiğini söylüyor. Karşılaştırılan ürünlerin tohumu/çeşidinin farklı olmasının besin değerlerinde de farklılıklar yaratacağını söyleyen Şehirlioğlu, bu tür araştırmaların çok hassas terazileri olması gerektiğini savunuyor: “Örneğin aynı yöntemle yetiştirilmiş salkım domates ile pembe domatesin ya da ayşe kadın fasülye ile nazende fasülyenin bile besleyici değer aynı değildir. Etkenler o kadar çok ki; yetiştirildiği toprak/arazi, ürünlerin tazeliği ve olgunlukları aynı olmalıdır. Ne yazık ki bir çok araştırma bunları dikkate almıyor.”
Tohumun Besleyici Rolü
Gıdaların besin değerlerinin öncelikli olarak tohumla, yetiştirildiği toprakla/topraktan alınan besin elementleri ve tazeliği ile ilgili olduğuna dikkat çeken Batur Şehirlioğlu,, “Organik olup olmaması besin değerleri açısından ikincil öneme sahiptir. Monokültür (tek tip), endüstriyel tarım ile paralel gelişen hibrit ve GDO’lu tohum teknolojileri, yaşanan besin değeri kayıplarının asıl nedenidir” diyor.
Araştırmalar ıslah çalışmalarında verim artışı sağlanırken besin maddelerinde düşüş meydana geldiğini gösteriyor. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, İngiltere ve Amerika’da yapılan araştırma sonuçlarına dikkat çekiyor:
“İngiltere’de 1930’da ve 1980’de Tarım Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği sebze ve meyvelerin mineral madde değerlerini içeren araştırmaların sonuçları karşılaştırıldığında, bu süreçte sebzelerde kalsiyum, magnezyum, bakır ve sodyumda, meyvelerde ise magnezyum, demir, bakır ve potasyumda gerilemeler olduğu görüldü. Sonuçlar bu düşüşlerin endüstriyel tarımın gelişmesinden veya çeşitlerin değişmesinden meydana gelebileceği şeklinde yorumlandı. ABD’de ise 1950–1999 yılları arasındaki süreçte 43 sebze ve meyvedeki 13 besin maddesindeki değişimler incelendi ve protein, kalsiyum, fosfor, demir, riboflavin ve askorbik asit düzeylerinde düşmeler görüldü. Örneğin ıspanakta askorbik asitte (C vitamini) düşme oranının %52 olduğu ortaya çıktı.”
Gerek endüstriyel tarımda kimyasalların kullanılması ve monokültür uygulanması, gerekse çoğunlukla kendini üretebilen yerli tohum yerine hibrid (kısır) tohum çeşitlerinin kullanılması organik ürün üretiminin önemini daha daha da net bir şekilde ortaya koyuyor. Buğday Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Oluş Molu, organik ürün tüketimini amacını şöyle açıklıyor: “Anne rahmindeki çocuğun beyninde bile olumsuz etkileri belirlenmiş zirai ilaç kalıntılarından, hormondan, fenni gübreden, zararlı katkı maddelerinden ve ürün işlenirken kullanılan sağlığa zararlı uygulamalardan arınmış ürünlerle beslenmek; gelecek nesiller için temiz su kaynakları, yaşanabilir bir dünya, tarım yapılabilir topraklar bırakmak (ne yazık ki süni gübrelere ve ot ilaçlarına maruz kalan tarım toprakları üretkenliğini yitiriyor, kullanılamaz hale geliyor) ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak…”
“Daha fazla yiyeceğin bedeli daha az besin olmamalı”
Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir, gıda politikalarının ucuzluk ve verimliliğin ötesine geçebilecek, geniş bir perspektifle ele alınması gerektiğini söylüyor: “Belirlenen ekonomi politikaları, gıdaya ucuzluk ve kısa vadede bolluk parametresinden değil, bütünsel ve uzun vadeli olarak bakmalı. Halka ucuz gıda kadar kaliteli ve besleyici gıda ulaştırarak sağlıklı nesillere sahip olmak, organik tarım yaparak toprak, su gibi yaşamsal kaynaklarımızı uzun vadeli korumak, enerji tüketimini, petrokimyasallara dayalı tarımı azaltmak, kuraklık, hastalıklar, stres ve iklim değişikliklerine dayanıklı yerel türleri kullanmak da tarım politikalarımızı ve gıda güvenliğimizi çok yakından ilgilendiriyor.”
Buğday Derneği’ne göre, tarım politikalarında yaygın olarak kabul gören “verim” kavramının sadece birim alandan kısa vadede alınan kilo birimiyle ölçülmemesi gerekiyor. Birim alandan alınan vitamin, mineral vb. besin değerleri, toprağın sürdürülebilir kullanımı ve sağlık giderlerinde azalan veya artan maliyetlerin de verim hesabına dahil edilmesi gerekiyor.
Batur Şehirlioğlu, “Politikalar ticaret, ticarette kârlılık üzerine kurulu olduğu sürece daha fazla kilo, daha çok parayı getirecek ancak bedeli daha az besin, daha sağlıksız bireyler, uzun vadede çöken bir tarım politikası ve kıtlık, açlık olacaktır” diyor.
Buğday Derneği, üretim-kullanımın döngülerini dönüştürecek en büyük gücün talep, yani tüketici olduğuna vurgu yapıyor ve tüketicileri yerel tohumları destekleyen kampanyalara, etkinliklere vs desteğe ve organik ürün tüketimine davet ediyor.
BİLGİLENDİRİCİ NOTLAR:
Ispanaktaki C vitamini oranı 50 yılda %52 düştü
(…) Endüstriyel tohumlardan elde edilen sebze ve meyvelerin besleyici özellikleri konusunda bilgileri derleyebileceğimiz çeşitli araştırmalar var. İngiltere’de yapılan bir araştırmada, 1930’da ve 1980’de Tarım Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği sebze ve meyvelerin mineral madde değerlerini içeren araştırmaların sonuçları karşılaştırılmıştır. Buna göre 50 yıl içinde sebzelerde kalsiyum, magnezyum, bakır ve sodyumda, meyvelerde ise magnezyum, demir, bakır ve potasyumda önemli düzeylerde gerilemeler oluştu. Sonuçlar bu düşüşlerin endüstriyel tarımın gelişmesinden veya çeşitlerin değişmesinden meydana gelebileceği şeklinde yorumlandı. (Mayer, 1997)
ABD’de benzer tarzda yapılan bir araştırma ile 1950–1999 yılları arasındaki 50 yıllık süreç içinde çoğu sebze olan 43 sebze ve meyvede 13 besin maddesinde besin değerlerindeki değişimler incelenmiştir. (Davis ve ark., 2004) Protein, kalsiyum, fosfor, demir, riboflavin ve askorbik asit düzeylerinde 1999’da 1950’ye göre düşmeler görülmüştür. Örneğin ıspanakta askorbik asitte (C vitamini) düşme oranı %52’dir. Soğanda ise bu düşme %28’dir. Demir oranındaki düşüşler soğanda %56, ıspanakta ise %10 olmuştur. Araştırmacılar bitkilerin besin içeriklerindeki değişimleri aradan geçen bu süre içinde çeşitlerdeki farklılık ile açıklamışlardır. Islah çalışmalarında verim artışı sağlanırken besin maddelerinde düşüş gerçekleşmektedir. Aynı şekilde büyüme hızı ile zararlı ve hastalıklara dayanıklılık, verimle zararlı otlara dayanıklılık arasında ters yönde ilişki vardır. Bu nedenle endüstriyel çeşitlerle yapılan tarım nerede ise kaçınılmaz olarak tarım kimyasalları ile gerçekleştirilebilmekte, endüstriyel tarımı güçlendirmektedir. Araştırmacılar brokoli, patates vb. birçok üründe değişik çeşitleri kullanarak aynı koşullar altında yapılan denemelerde antioksidanlarda görülen farklılıkların çeşitlerden kaynaklandığını belirtmektedirler. Bu nedenle bugün organik tarım yapan üreticilerin endüstriyel çeşitleri kullanarak besleyici değeri yüksek ürünler elde edemeyeceklerini, eski çeşitlerin veya besin içeriği açısından geliştirilecek yeni çeşitlerin kullanılması gerekeceğini de eklemektedirler. (…)
Kaynak: Bu bilgiler Prof.Dr. Tayfun Özkaya’nın “Doğa ve İnsan Dostu Bir Tarım Sistemine Doğru” makalesinden alınmıştır. (Makale için kaynaklar: Davis, Donald R., Melvin D. Epp, ve Hugh D. Riordan, (2004), Changes in USDA Food Comp. www.jacn.org/cgi/content/abstract/23/6/669); Mayer, Anne-Marie, (1997), “Historical changes in the mineral content of fruit and vegetables”, British Food Journal, 99/6 [1997] 207–211, MCB University Press, UK)
Stanford Üniversitesi’nin basın açıklamasını yetersiz ve taraflı bulan raporlar:
http://www.commondreams.org/view/2012/09/06-12
http://www.organicnewsroom.com/2012/09/stanford_research_confirms_hea.html
http://naturalsociety.com/ridiculous-study-claims-organic-same-as-conventional/