HER HAFTA PAZAR ALIŞVERİŞİNİ BAŞKA ŞEHİRDEN YAPAN AİLE?
Dağcılık günlerimden beri vazgeçemediğim sırt çantam ayrıca iki elimde iki çanta daha, ağızlarına kadar dolu. Tesiste bekliyorum otobüsün gelmesini. “İnşallah gene tanıdık bir muavin gelir” diye geçiriyorum zihnimden. Bir keresinde “hep böyle şeyler diyorlar abi” demişti muavinin biride çantayı açıp göstermiştim içindekileri. Canım hiç açıklama yapmak istemiyor, zaten muavine ne yaptığımı, niye yaptığımı anlatamam ki, üstüne üstlük bunları niye Ankara ya taşıdığımı. Onun gözünde deli muamelesi görmek gibi bir şey bu. Çantaların bagaja yüklendiği o kısa dakikalar içinde ona bütün bu yaptığımın kendi içinde ne kadar mantıklı olduğunu anlatıp kavramasını beklemem imkansız biliyorum. Aslında şöyle bir gerçekte var sadece mantıkla, hesap kitapla hareket etsek bu yola çıktığımızda bize olmaz böyle şey, boşuna uğraşıyorsunuz yapamazsınız vs diyen gayet mantıklı bir çok dostumuzun dediği gibi bu işi yapamazdık. Belki de Buğday Derneğini diğerlerinden ayıran en önemli farkta bu; bizde niyet ve inanç, mantık ve hesap kitap kadar önemli. Her şeyden önemlisi de “biz” i “bir” e götüren yoldaki kararlılığımız.
Her zamanki gibi İstanbul trafiği sayesinde yarın saat gecikme ile otobüs geliyor Alibeyköy’e, tabi muavin tanıdık değil. Herkesin bagajı vermesini bekliyorum ve bilerek sona kalıyorum. Çantaları verirken “çantalarda yiyecek var lütfen üzerine bir şey koymayın diyorum” içimden bir şey sormamasını dileyerek. Neyse sormuyor ve istediğim gibi güvenlice yerleştiriyor. Ufak çanta daha önemli çünkü onda Esin in iki poşete geçirdiği limonlu su içinde ekolojik enginar, Mehmet veya Okan dan aldığım ekolojik çilek, Ertan dan aldığım ekolojik kayısı veya Şaban abiden aldığın ekolojik kiraz ve Cemil den aldığım Türkiye’nin ilk ekolojik peyniri var, neyse evde bir önceki haftadan Nevzat bey veya Şeref ten aldığım ekolojik yumurta varda bir de onu taşımıyorum.
Otobüse binince ilk iş en büyük destekçim eşim Ferial i arıyorum- bütün gün yoğunluktan konuşma fırsatı bulamadığım, hemen arkasından çalışma arkadaşım Leyla yı arıyorum. “Leyla bir sorun var mı pazarda, kalan ürünlerin tartımını hallettin mi” vs. Sonra gevşiyorum ve Ankara yolunda harekete geçiyor kaptan. Bir önceki gün Ankara dan geldiğimden ötürü, bugün de sabahın 4.30 unda kalkıp ekolojik pazarımızın denetimi ve rutin işleri için 5.30 ta Feriköy de olduğum için uykusuzum, koltuğu hafifçe yatırıp uyumaya çalışıyorum.
Peki her hafta inandığım işim, inandığım yaşamın gereği iki gece uykusuz kalıp Ankara dan İstanbul’a geliyorum da geriye sakat sırtımda bunca ağırlık- ekolojik gıda neden geri dönüyorum. Çünkü Victor bir buçuk sene önce her Ankara ya gelişinde olduğu gibi bize uğramış ve Mustafa Sarıgül- Şişli Belediyesi, Milupa organik bebek mamalarını çıkaran Numil firması ve Pınar Organik le anlaştık “%100 Ekolojik Halk Pazarı” projemizi başlatabiliriz dediğinde 1.5 yaşında olan kızın MELEK ekolojik ürünlerle beslensin diye. Bugün kızım 3 yaşında ve bu projenin en zor yanı ise ne sabahın köründe kalkmak, ne 34 yaşıma kadar kullanmadığım cep telefonunu kullanmak zorunda kalmak, ne her hafta yapmaya çalıştığımız işin bütününü göremeyen onlarca üretici, pazarcı, tüketici vs ye karşı adil ve anlayışlı olmaya çalışırken onların ne yaptığımızı kavramalarını sağlamak, ne Oya ve Lalehan la pazarın zihinlerde canlı tutulması için pazarda medyatik etkinlikler organize etmek, ne de işin yoğunluğunun getirdiği stres, HER HAFTA İKİ GÜN ONDAN AYRI GEÇİRMEK ZORUNDA KALMAK canım kızımdan.
Melek uyumadan Ankara ya yetişmek için dua ediyorum. Çünkü onunla birlikte yaşayacağım ritüeli iple çekiyorum. “baba bana ne getirdin organik pazardan” demesini bekliyorum heyecanla. Kapıya koşarak gelmesini, bana sarılmasını, çantalara saldırmasını, fermuarı açma gayretini, bir bir organik ürünleri çıkarıp hafif ağır ayırmaksızın sallana sallana mutfağa taşıması anını heyecanla bekliyorum. Zamanla gelen her gıdanın mutfaktaki özel yerine kadar öğrenmesi, benimle birlikte fasulyeyi ayıklayıp yıkaması ve bunlardan daha önemlisi her hangi zaman ve yerde bir meyve konuldu mu önüne 3 yaşında bizden hiçbir uyarı almadan “bunlar organik mi” demesi, 3 yaşında organik ürün tercih etme bilincinin gelişmesi.
Bu bilinci tüm Türkiye ye aşılamak için çıktık Buğday Derneği olarak yola biz, yoksa birkaç ekolojik üretici para kazansın, birkaç tüketici mutlu-sağlıklı olsun diye değil, reklam olsun, ticari veya siyasi rant olsun diye değil. Otobüsün muavinin de olduğu gibi bunu bir çok insana anlatmakta zorluk çektik. Meğer ne büyük bir rant/çıkar kapısını aralamışız. Ne zormuş fikir, emek, bilgi/tecrübe hırsızları ile uğraşmak, ne zormuş insanımızın kopyacı, taklitçi, fırsatçı yapısı ile uğraşmak, ne zormuş insana, yaşama ve emeğe saygı duymayan bilinçlerle uğraşmak, ne zormuş para kokusu, siyasi-ticari ( ayırmak mümkün mü? ) rant peşinde koşanlarla uğraşmak, ne zormuş kendi çıkarı için gelip pazardan ekolojik ürün alıp ay bakın derneğinize destek oldum diyenlere bir şey anlatmak, ne zormuş adil olmak hem tüketicinin hem üreticinin hem pazarcının hakkını korumaya çalışmak, ne zormuş ay poşet te hiç yakışmıyor bu pazara diyene 3 ytl ye pazarın reklamını yapmak için hazırlanan bez çantayı almaya ikna etmek, ne zormuş benim dayak, otorite ve baskı ile büyüyen halkıma sevgiyle bir şeyler vermeye çalışmak.
Sayın İstanbullu bu ülkenin “enlerinin” yaşadığı şehrin insanı bu pazara, ülkene ve geleceğine sahip çık. En bilinçli, en zengin, en kültürlü, en eğitimli sensen gel bunu ispat et. Sakın bana uzak, yeri ters deme, bugün sen ona gel ki yarın o sana gelsin. Sen bu pazarı, fidanı yaşat ki yarın tohumları senin bahçene, mahallene düşsün, yeni şehirlerde ekolojik pazarlar açılsın.
Bu ülkenin medya başkenti isen gel bu pazarı tanıt ve bilinçlere yerleştir ki ekolojik tüketim bilinci ve talebi artsın.
Bu ülkenin ticari başkenti isen gel Buğday Derneğinin bu yoldaki çalışmalarına destek ol. Hele bu sektörün direkt veya dolaylı yoldan bir parçası isen bazı saygı duyduğum dostlar gibi önce bir teşekkür et. Sonra da cebinden değil gönlünden bir bağış yap.
Her şey fizikçi için etki tepki yogi için ying ve yang ama en basit terimi kullanmak gerekirse her şey bir alış-veriş, tıpki nefes gibi tıpki dostluklar gibi ve hiçbir şey sonsuza dek tek taraflı akamaz.
“BİR” olduğumuz inancı ile…..
batur