Kategori: Organik Tarım

25 May

Organik Pazar Çalıştayı ve Organik pazarlarda son durum

Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Organik Pazar Çalıştayı” 4-5 Nisan 2018 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşti.

Organik Pazar Çalıştayı’na Buğday Derneği ile birlikte birçok sivil toplum kuruluşu, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü Tarım Ürünleri Ticareti Dairesi Başkanlığı, bilim insanları, üreticiler, organik pazar esnafı, İstanbul %100 Ekolojik Pazar müşteri temsilcileri, kontrol ve sertifika kuruluşu temsilcileri, organik pazarların açıldığı belediye temsilcileri ile aynı bölgelerin Gıda ,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe teşkilatı temsilcileri katıldı.

Çalıştay’da, İyi Tarım Uygulamaları ve Organik Tarım Daire Başkanlığı tarafından organik pazarlar ile ilgili hazırlanan yönerge katılımcıların görüşüne sunuldu; organik pazar deneyimleri paylaşıldı, üretici ve esnafın sorunları, organik pazarların yaygınlaştırılması değerlendirildi.

Organik Pazar Çalıştayı’nın ilk günü Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu’nun yapmış olduğu “Organik Semt Pazarlarına İlişkin Sivil Toplum Kuruluşu Deneyiminin Paylaşılması” konulu sunum, tüm katılımcılardan büyük ilgi görmüş; sunumda organik pazarların, üretici ve esnafların, organik tarım sektörünün sorunlarına değinilmiş, çözüm önerileri getirilmiştir.

Çalıştayın ikinci günü organik ürünlerde izlenebilirlik ve denetimler, üretici ve esnaf sorunları, organik pazarların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması başlıkları altında oturumlar düzenlenmiş, organik pazar yönerge taslağı üzerine çalışılmıştır.

Organik pazarların bugünkü durumu

İlki 2006 yılında Buğday Derneği projesi olarak Şişli Belediyesi ortaklığı ile açılan organik pazarların sayısı bugün 18’e ulaşmış durumda. 2010 yılında 5957 sayılı “Sebze ve meyveler ile yeterli arz ve talep derinliği bulunan diğer malların ticaretinin düzenlenmesi hakkında kanun” ve 2012 yılında “Pazar Yerleri Hakkında Yönetmelik” Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca çıkartıldı. Bu kanun ve yönetmelik ile belediyelerin münhasıran organik ürünler satılan pazarlar açabileceği hükme bağlandı ve organik pazarlar birkaç madde ile sınırlı olsa da bu yönetmelikte yer aldı. Ancak organik pazarları, denetimler başta olmak üzere, diğer semt pazarlarından ayıran birçok husus organik pazarlara ait ayrı bir mevzuatı gerektiriyor.

Organik tarım sektörünün öncüsü %100 Ekolojik Pazarlar*

2006 yılında 45 tezgâhta 25 üretici ve esnafla başlayan Şişli %100 Ekolojik Pazar’da, 2018’e gelindiğinde 80 üretici ve esnaf, ekolojik ürünleri 340 tezgâhta alıcısıyla buluşturuyor. Şişli’de ilk yıl 3-5 ton civarında olan haftalık taze sebze-meyve satışları bugün, haftalık ortalama 15 ton, yılda 750 ton civarında. Pazar, her cumartesi günü, perakende müşterileri haricinde 30’un üstünde dükkân, e-ticaret sitesi ve diğer organik pazarların esnafına da ürün tedarik kanalı oluyor. %100 Ekolojik Pazarlar ve diğer organik pazarlar sayesinde bugüne kadar 600’e yakın organik taze sebze ve meyve üreticisinin ürünü alıcısıyla buluştu.

Türkiye’ye organik ürünü tanıtan, ekolojik ürün üreticisiyle, kullanıcısını buluşturan ekolojik pazarlar, bir yanda 2006’ya kadar ihracat odaklı olan organik ürün sektöründe iç pazarın gelişmesini sağlarken diğer yanda organik ürün iç pazarında mevzuat eksikliklerinin giderilmesini ve tarladan tezgâha izleme ve hassas kontrol mekanizmalarındaki eksiklerin ortaya çıkmasını da sağlayarak, organik ürün sektörünün izlenebilirlik konusunda kendisini yenilemesine ön ayak oldu. Üreticiden tüketiciye sunulan hizmet sayesinde belgenin de ötesinde bir güvence sunarken organik ürün fiyatlarının da daha makul seviyelere inmesini sağladı. İç pazara yönelik ürün çeşitliliği arttı. Türkiye, organik süt türevi ürünler başta olmak üzere, birçok ürünle organik pazarlar sayesinde tanıştı. Organik pazarlar üreticinin bir araya gelmesini ve örgütlenmesini sağladı. Son on yılda birçok organik tarım derneğinin kurulmasına vesile oldu.

Bugün altısı %100 Ekolojik Pazar olmak üzere ve ikisi mevsimlik 18 organik pazar hizmet vermekte. Bunlar İzmit, Kayseri Kocasinan (mevsimlik), Şişli, Kartal, Bakırköy ve Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazarları, Bursa Nilüfer, İzmir Bostanlı ve Balçova, Eskişehir Tepebaşı, Burhaniye (mevsimlik), Ankara Ayrancı ve Çayyolu, Adana Çukurova, Konya Meram, Eyüp, K.Çekmece ve Kadıköy organik pazarları. Ayrıca Sürmeli köyü Samsun da kurulan pazardan organik bitkisel ürünlere ulaşmak mümkün.

Ekolojik Pazarlar hakkında daha detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz: www.ekolojikpazarlar.org

Ekolojik üretimin gelişmesi için neler yapılmalı?

Bugün gelinen noktada organik tarım iç pazarının gelişebilmesi için artık organik tarımın bir hükümet politikası haline gelmesi gerekiyor. Milli tarım politikamızın Türk milletinin de sağlıklı organik ürünler yiyebilmesinin önünü açacak şekilde stratejiler içeriyor olması gerekiyor. Organik tarımın ihracat odaklı yapıdan çıkartılması gerekiyor.

Türkiye’de organik üretim yapan 70.000’e yakın üreticinin sadece 600 kadarı yani %86’sı iç pazara, organik pazarlara ürün tedarik ediyor. Bu sebeple bu üreticilere yönelik pazarlama şartlarından tarımsal desteklemelere ve mevzuatta pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor.

Sayısı 18 olan, üreticiden tüketiciye pazarlama anlamına gelen organik pazarların sağlıklı, güvenilir bir yapı ile yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Bugüne kadar ne yazık ki 11 organik pazar kapandı. Mevcut 18 pazarın ise 8’ine katılan üretici veya esnaf sayısı 2 ila 7 arasında. Geriye kalan 10 pazardan ikisi de mevsimlik yani yaz sezonunda 3 ay açık kalan pazarlar. Bu sebeple bugüne kadar organik ürünlerin ülke içinde yaygınlaşması ve tanıtımına en büyük katkıyı sağlamış organik pazarlara yönelik, ilgili bakanlıklarca çıkarılacak mevzuatlarda pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor.

Daha çok kişinin daha uygun fiyatlara organik ürünlere ulaşabilmesi ancak bu üreticilerin ve organik pazarların desteklenmesi ile mümkün. Ulaşılabilirlik sorununun önüne geçilebilmesi için Kayseri, Adana, Konya gibi illerde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yürütülen Organik Tarımın Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması projelerinin diğer illerde de yaygınlaştırılması gerekiyor.

Organik tarım üreticisinin tohumdan fideye, organik mücadele malzemelerinden organik sertifikalı gübreye kadar girdi sorununun ARGE projeleri ile desteklenmesi gerekiyor. Bu konuda TÜBİTAK’tan TAGEM’e, üniversitelerimizden, enstitülerimize tüm kurumlara ve özel sektöre büyük sorumluluklar düşüyor. Organik tarım konusunda girdi üretimine yönelen kamu ve özel kurumlara araştırma ve yatırımları için daha fazla destek verilmesi gerekiyor.

Tüketicinin tüketim alışkanlıklarında sağlıklı ekolojik ürünler yönünde köklü değişikliklerin yapılabilmesi için organik tarımın ne olduğu ve ne olmadığının kamuoyuna, ilgili bakanlık, sivil toplum örgütleri, bilim insanları, odalar ve üretici birliklerince çok iyi anlatılması, belediyelerin organik pazarlara sadece organik ürün satılan bir alan değil, sosyal ve kültürel anlamda da bir dönüşüm alanı olarak bakması, belediyelerce organik pazarların yönetimi için üretici ve tüketicinin de içinde olduğu katılımcı yapılar kurulması, siyaset alanından sanat dünyasına toplumda öncü ve marka olmuş kişilerin bu konuya destek vermesi gerekiyor.

25 May

Endüstriyel tarımın daha verimli olduğu algısı bir aldatmaca

Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü Prof. Dr. Hilal Elver Milliyet Gazetesi’nden Gürkan Akgüneş’in sorularını yanıtladı ve gıda güvenliği, endüstriyel tarım konularında çeşitli açıklamalar yaptı.

Avrupa ülkelerinin organik tarıma yöneldiğini belirten Prof. Dr. Hilal Elver, endüstriyel tarımın daha verimli olduğu bilgisinin bir aldatmaca olduğunu söyledi. Elver’in açıklamaları şöyle:

“Endüstriyel tarımda verim hesabı kısa zamanda hektar başına ne kadar üretim elde edildiğine göre ölçülüyor. Ancak uzun dönemde fazla kimyasal kullanımı nedeniyle toprağın kalitesi düşüyor, biyolojik çeşitlilik ve verim azalıyor. Ayrıca üretilen gıdanın vitamin ve besin değerinde düşüşler olduğundan sağlık riski artıyor. Aniden gelen şoklar da endüstriyel tarıma daha fazla zarar veriyor. Yani risk yüksek. Yine yoğun makine kullanımı işsizlik yaratıyor. Sözün kısası daha verimli algısı evet bir aldatmaca.”

İşlenmiş gıdadaki tehlikeye dikkat çeken Elver; “Market rafında uzun süre durabilecek, katkı maddeli, bol şeker ve tuzlu, doymuş yağ bulunan ürünlerden uzak durma bilincini yaymalıyız.” dedi.

Organik üretimin, dünyada hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayacağını iddia eden konvansiyonel tarım savunucularının aksine, bilimsel araştırmalar da organik tarımın dünyayı besleyebileceğini kanıtlıyor. Konuyla ilgili haberimizi ise buradan okuyabilirsiniz.

Gürkan Akgüneş’in Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü Prof. Dr. Hilal Elver ile röportajının tamamını ise buradan okuyabilirsiniz.

 

25 May

STK’lardan ortak açıklama: Kazık değil, güvenilir gıda

TBMM’de verilen soru önergesi, organik tarım sektöründe yapılan denetimlerin ciddiyetini ortaya koydu.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, organik ürünlerin satışının yapıldığı dükkân, süpermarket/hipermarket vb. mağazalar ile semt pazarlarında yapılan denetimler sonucunda son üç yılda organik tarım mevzuatına aykırı davrandığı tespit edilen, organik ürün üreten ve pazarlayanlara 509 bin TL idari para cezası uygulandığını açıkladı. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in organik ürün satışı yapılan yerlere ve ürün satışının denetimine ilişkin soru önergesini yanıtlamak üzere yapılan açıklamada denetimlerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlükleri kontrol görevlilerince yapıldığı belirtildi.

Verilen para cezası ne ifade ediyor?

Denetimler sonucu verilen para cezalarının bir bölümü, organik tarım ile ilgisi olmayan, organik ürünlerin popülerliğinden faydalanarak tüketiciyi yanıltmaya çalışan, organik adı altında konvansiyonel ürün pazarlayan kişi veya firmalara kesildi. Söz konusu cezaların bir kısmı ise sadece sahtekarlık ve hile yapan üretici veya pazarlamacılara değil, belgelendirme ve bildirim gibi konularda çeşitli kusurlara yönelik verilen cezalardı.

Bakanlıkça yapılan denetimler sonucu kesilen cezalar, gıdada kontrol ve denetim mekanizmalarının ne denli gerekli olduğunu ve organik sektöründeki denetimlerin ciddiyetini ortaya koyuyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre, 2011 – 2016 yılları arasında İl Müdürlüklerince organik tarım mevzuatları çerçevesinde çiftçi, firma, pazar ve satış yerlerinde 30 bin 80 ayrı denetim yapıldı. Bu sayı yılda ortalama 5 bin denetim anlamına geliyor. Sonuç olarak son üç yılda yapılan yaklaşık 15 bin denetimde kesilen toplam cezanın 509 bin lira olması, cezaların yüksek meblağlar olduğu göz önüne alındığında, sahtecilik yapan veya kusurlu bulunan üretici ve satış noktasının az olduğunu ortaya koyuyor.

Haksız yargılar!

Fakıbaba’nın yanıtının, bazı medya kuruluşları tarafından organik üretimin güvenilir olmadığı şeklinde yorumlanıp, “organik kazık” başlıklarıyla yansıtılması da tüketiciyi yanlış yönlendirip kafa karışıklığına neden oluyor. Oysa şu sorulara vereceğimiz yanıtlar, haksız yargıları ve kafa karışıklığını giderebilir: Hiçbir denetimin yapılmadığı ya da hiçbir cezanın kesilmediği bir gıda sektörü mü daha güven verici, yoksa İl müdürlükleri tarafından hem üreticilere, hem pazarlama noktalarına yönelik yapılan habersiz denetimlerde hile yapanların tespit edilip cezalandırıldığı bir gıda sektörü mü?

Yapılan denetimlerde kesilen cezaların bir bölümünün organikle ilgisi olmayan ve organiğin adını kullanan sahtecilere yönelik olması, tüketicilere de sorumluluk yüklüyor. Alışverişlerde her organik denilene kanmamak, ambalajlı ürünlerdeki etikette bakanlığın organik tarım logosu ile sertifika firmasının logosunu aramak, taze sebze meyve gibi tezgahtan satılan ürünlerde ise organik sertifikayı ve faturasını sormak gerekiyor.

Denetimler nasıl yapılıyor?

Ekolojik (organik, biyolojik) tarım -en basit tabiriyle- üretiminde ve işlenmesinde insan ve çevre sağlığına zararlı kimyasallar, işlemler ve yöntemler kullanılmayan üretim şeklidir. Türkiye’de ekolojik tarım sektörüne yönelik uygulamalar ve kurallar, 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” ve “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” ile belirlenmiştir. Ülkemizde organik tarım yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler bu yönetmelik hükümlerine uymak zorundadır. Bu konudaki denetimler, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yetkilendirilmiş kontrol ve sertifika kuruluşlarınca ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı İl ve İlçe Müdürlükleri tarafından haberli/habersiz şekilde gerçekleştirilmektedir.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş, sayısı 30’u aşan kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, çiftliklerde ve üretimin her aşamasında haberli ve habersiz denetimler yaptıktan, ürünlerden numune alarak laboratuvar analizleri yaparak ekolojik ürünlerde yönetmeliğe aykırı herhangi bir maddenin kullanılmadığından emin olduktan sonra ekolojik ürün sertifikasını veriyor. Her üreticinin üretimine yönelik tohum, fide, yetiştirme teknikleri, kullanılan organik sertifikalı gübreler ve preparatlar, arazi, depo, hasat ve stok verileri kayıt altında tutuluyor; her bir parti satış çiftlikten satış noktasına kadar ayrıca belgelendirilerek tam bir izlenebilirlik sistemi uygulanıyor. Tüm ekolojik ürünlerin bu sıfat ile işlenmesi, taşınması, depolanması, etiketlenmesi ve pazarlanabilmesi için süresi geçerli organik ürün sertifikasının bulunması gerekiyor.

Organik üreticiler zorlu şartlara rağmen vazgeçmiyor

Denetimlerde kesilen cezaları, organik sektörün güvenilir olmadığı şeklinde yorumlamak, her geçen gün yaygınlaşan bütün bir organik ürün sektörünü ve sayısı 70 bine yaklaşan dürüst organik tarım üreticisini zan altında bırakıyor. Aynı zamanda üreticilerin maddi-manevi zarara uğramasına neden oluyor.

Ayrıca, organik üretimin yaygınlaşması ve herkesin sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi için çabalayan, bu konuda farkındalık yaratmaya çalışan sivil toplum örgütlerinin ve organik pazar açarak vatandaşları sağlıklı ürünlerle buluşturan yerel yönetimlerin emeğini değersizleştiriyor.

Olumsuz örnekler sektöre mal edilmemeli!

Her üretim ve hizmet sektöründe kötüye kullanmalar, hatalar, kusurlar, gözden kaçanlar vardır. Ama birkaç kişi veya kurum yüzünden koskaca bir sektörü hedef almak, birçok insanın sağlıklı beslenmesinin güvencesi olan bu ürünlere yönelik güveni sarsmak, sektöre, dürüst üreticilere ve sağlıklı beslenmek isteyen tüketiciye zarar verir. Üstelik gerçek ve sağlıklı gıdaya ulaşmak bu kadar zorken, piyasada pek çok ürünün nereden geldiği, içeriğindeki katkı maddeleri, GDO’lu olup olmadığı tartışılırken, tezgâhlar tonlarca zirai ilaç kullanılan ürünlerle doluyken, limiti aşan kimyasal kalıntılar nedeniyle yurt dışından iade edilen ürünler söz konusuyken, gıda ürünlerinde tağşiş bu kadar yaygınken; talep eden herkesi kapsayacak bir alternatif sunmadan, ekosisteme, toprak, su ve canlı sağlığına verilen desteği, insanlarda haksız yere şüphe yaratarak engellemek, doğa dostu üretim ve kullanım yolunda verilen çabalara zarar veriyor.

Ekolojik tarım sektörünün gelişimi ve yaygınlaşması gelecek kuşaklara da yaşanabilir bir dünya, ekosistem, toprak ve su kaynağı bırakmak anlamına geliyor. Gerçek belge ve bilgilere dayanarak ve bunları tarafsızca sorgulayıp yorumlayarak yapacağımız tercihler, gelecek nesillerin hayatı demektir.

BUĞDAY EKOLOJİK YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ

ANKARA ORGANİK ÜRETİCİLER ve MÜTEŞEBBİSLER DERNEĞİ

ÇUKUROVA ORGANİK TARIM DERNEĞİ

DOĞU ANADOLU TARIMSAL ÜRETİCİLER ve BESİCİLER DERNEĞİ

EKOLOJİK TARIM ORGANİZASYONU DERNEĞİ

EKOLOJİK YAŞAM DERNEĞİ – BURSA

ERZURUM ORGANİK GÜVENİLİR GIDA ÜRETİCİLERİ DERNEĞİ

GAP ORGANİK KÜME DERNEĞİ

KAPADOKYA ORGANİK TARIM ÜRETİCİLERİ BİRLİĞİ DERNEĞİ

KİRAZLI EKOLOJİK YAŞAM DERNEĞİ

KOCAELİ EKOLOJİK YAŞAM DERNEĞİ

KONTROL ve SERTİFİKASYON KURULUŞLARI DERNEĞİ

KONYA ORGANİK TARIM DERNEĞİ

MERSİN ORGANİK MUZ ÜRETİCİLERİ BİRLİĞİ

NİKSAR ORGANİK MEYVE ÜRETİCİLERİ BİRLİĞİ

ORGANİK SÜRDÜRÜLEBİLİR ve İYİ TARIM ORGANİZASYONU DERNEĞİ

ORGANİK ÜRÜN ÜRETİCİLERİ ve SANAYİCİLERİ DERNEĞİ

ORGANİK YAŞAM DERNEĞİ

SÜRMELİ MAHALLESİ DERNEĞİ ORGANİK ÜRETİCİLERİ

ULUPINAR ÇEVRE KORUMA, GELİŞTİRME ve İŞLETME KOOPERATİFİ ORGANİK ÜRETİCİLERİ

YERYÜZÜ DERNEĞİ

25 May

Organik tarım dünya nüfusunu besler

Organik üretimin, dünyada hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayacağını iddia eden konvansiyonel tarım savunucularının aksine, bilimsel araştırmalar organik tarımın dünyayı besleyebileceğini kanıtlıyor.

Dünyada ve ülkemizde tarımın önemi yadsınamaz, ancak tarım politikaları tek bir hedefe indirgenmiş durumda: Nüfus artışına paralel olarak ürün verimliliğini artırmak ve insanları doyurabilmek. Peki genel söylem bu yönde olsa da sosyo-ekonomik analizler bunu destekliyor mu?

Söz konusu hedefin ve bu hedefe ulaşabilmek için uygulanan endüstriyel tarım yöntemlerinin (pestisitler, sentetik gübreler, GDO vb.) dünyada yaklaşık 70 yıllık bir geçmişi var. Bu 70 yılın ardından, doğal varlıklara, ekosisteme ve insana zarar vermesine rağmen, maksimum verimi elde etme çabasının geldiği nokta pek parlak değil: 2016 tarihli Gıdada Sürdürülebilirlik Endeksi’ne göre dünyada gıdaya erişimi yetersiz 1,8 milyar insan yaşıyor. Yani iddia edildiği gibi, endüstriyel tarım yöntemleriyle dünyayı doyurma hedefi gerçekleşmedi. Çünkü açlık sorununun nedeni, gıdanın yetersiz olması değil, üretimin adil paylaşılmaması, insanların alım güçlerinin eşit olmaması, israf ve kâr odaklı tarım politikaları.

BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Prof. Hilal Elver, bir milyar insanın aç olduğu tespiti üzerinden kırsaldaki küçük aile işletmeleri ve çiftçilerin güçlendirilmesi için hükümetleri tarım alanında demokratik reformlara davet ediyor.

Küresel ısınma, iklim değişikliği, çoraklaşan toprak, kirlenen su kaynakları, zarar gören canlılar ve ekosistem dikkate alındığında, uzun vadede konvansiyonel/endüstriyel tarım, organik tarımdan daha verimli değil.

ABD’deki Rodale Enstitüsü’nün, bu tarım yöntemlerine dair karşılaştırmalı verimlilik araştırmaları bunu kanıtlıyor. Enstitü 1981’de başladığı The Farming Systems Trial projesi ile, konvansiyonel tarımdan organik tarıma geçiş dinamiklerini inceledi. Aynı dönemde hem konvansiyonel hem de organik üretim yapan Enstitü, 1986-2014 yıllarını kapsayan bir istatistik yayımlayarak, organik üretimdeki verimin konvansiyonel üretimi yakaladığını, hatta kurak dönemlerde organik üretimdeki verimliliğin daha yüksek olduğunu açıkladı.

Mısır ve soya üretimi üzerinden gerçekleşen projede, özellikle kurak dönemlerde organik tarımın verimliliğinin daha fazla olduğu görüldü. Rapora göre, kurak geçen yıllarda mısırın organik üretimdeki verimi, konvansiyonele göre %31 daha fazla oldu. Konvansiyonel mısır, kurak dönemlerde besinsiz kalıp kuruma eğilimi gösterirken, organik mısır dayanıklılık göstererek yeşil kalabiliyor. Toprağın sağlığı ve canlılığının kanıtı olan organik bileşen miktarı, organik üretimde her yıl artış gösterirken, konvansiyonel üretimde giderek azalıyor.

Tohum verimi ve kalitesinde fark yok

1998 yılında organik tarım çalışmalarına başlayan Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü sebzecilik bölümünün verileri de tohum verimi ve kalitesi açısından benzer bir sonuca işaret ediyor.

2004-2009 yılları arasında organik tarım ve konvansiyonel tarım koşullarında, pırasa tohumunun verimi ve kalitesini inceleyen Enstitü, aralarında herhangi bir fark olmadığını belirledi. Hatta organik pırasa tohumunun verimi bazı koşullarda daha yüksek çıktı, çimlenme oranı ise konvansiyonele göre önemli bir artış gösterdi. Araştırma sonucunda; çevreye uyum sağlamış çeşitler, temiz tohumluk ve sağlıklı fide kullanımı seçildiğinde, hastalık ve zararlılar ile entegre mücadele yapıldığında, kültür bitkisi ile yabancı ot rekabeti oluşmadan yabancı otlar üretim alanından uzaklaştırıldığında, toprak analizine dayalı, toprağın sürdürülebilir kullanımını esas alan gübreleme programları uygulandığında, sağlıklı, ekonomik ve kaliteli ürün üretilebileceği ortaya kondu.

Her iki enstitünün aldığı sonuçlara göre, üretim profesyonelce yapılır, gerekli ARGE ile desteklenir, ziraat mühendisleri çiftçilere gerekli eğitimi verir, hükümetler ekolojik tarımı destekleyecek politikaları hayata geçirirse, verimlilik ibresi -değişen iklim şartları da dikkat alındığında- konvansiyonel tarımdan değil organik tarımdan yana.

Tüm dünyada organik tarıma geçilse ne olur?

Rodale Enstitüsü’nün araştırması umut verici. Peki, sadece belirli bir alanda değil, dünya genelinde organik üretime geçilse sonuç ne olurdu? Araştırma kuruluşu FiBL (Research Institute of Organic Agriculture), herkesin merak ettiği konuyu inceleyerek, tüm tarım alanlarında organik üretime geçilirse, 2050 yılında sonucun ne olacağını ortaya koydu. Pek çok araştırma kuruluşunun işbirliğiyle gerçekleşen incelemeye göre, tamamlayıcı bazı faktörlerle birlikte, organik tarım dünyayı doyurabilir. Hatta dünya nüfusunun beslenebilmesi için, mevcut tarım arazilerinin %60’ında organik üretime geçilmesi yeterli. FiBL’e göre bunun gerçekleşmesi için hayvansal ürün tüketiminin ve yetiştirilen hayvan sayısının, dolayısı ile yem üretimi ve israfın da azalması gerekiyor.

FiBL; dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla toprağa ihtiyaç duyulacağını öngörüyor. Justus Liebig Üniversitesi’nden Prof. Andreas Gattinger, mevcut şartlar altında konvansiyonel tarım ile organik tarım arasında %25’lik bir verim boşluğu olduğunu belirtse de, Rodale Enstitüsü’nün ve Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’nün çalışmalarıgelecek için ümit vadediyor.

2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık 10 milyar olması bekleniyor. Konvansiyonel tarım, dünya nüfusunu doyurmaya aday olsa da, iklim değişikliğine etkisi, toprak, su gibi doğal varlıklarıtüketiyor oluşu nedeniyle, yaşamın sürdürülebilirliği için bir an önce vazgeçilmesi gereken bir üretim biçimi. Organik tarım ise sürdürülebilir bir gelecek vadediyor. Rodale Enstitüsü, organik tarımın, konvansiyonel tarıma göre yaklaşık %50 daha az sera gazı salımı sağladığına dikkat çekiyor.

Verimlilik konusunda çalışmalar devam ederken, gıda israfının çok fazla olması dikkatleri ”yeterli ürün yetiştirme” konusundan ”yetişen ürünleri israf etmeme”ye yöneltiyor.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü verilerine göre, gıda ürünlerinin tarladan sofraya ulaşması sırasında yetersiz uygunsuz nakliye, depolama koşulları yüzünden, gıdanın %25’i heba oluyor. Dünyada her yıl israf edilen gıda miktarı ise en az 1,3 milyar ton. Dolayısıyla israf önlendiği taktirde, konvansiyonel tarımda sentetik ilaç ve gübrelerle sağlanmaya çalışılan verim artışına da ihtiyaç kalmıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de, her yıl 1,7 milyar ekmek, 18 milyon ton meyve ve sebze çöpe atılıyor. Gıda israfının parasal bedeli ise 214 milyar lira.

2015 yılında dünyada organik tarım yapılan arazi 50,9 milyon hektar; yani dünya genelindeki tarım arazilerinin henüz %1’i. FiBL, gıda israfı yarı yarıya azaltılırsa ve kesif yem üretimi (yem amaçlı tahıllar vb) yarıya düşürülürse, mevcut tarım alanlarının % 60’ında dahi organik tarıma geçilmesiyle, hem verim hem de sürdürülebilirlik açısından 2050 yılında sağlıklı bir üretimin sağlanabileceğini belirtiyor.

FiBL’in öngösürü, yem üretimi azalacağı için, hayvansal ürün tüketiminin de üçte bir oranında azalacağı yönünde. Böylece dünyanın beslenme şekli iklimi koruyucu bir hale gelecek, çünkü endüstriyel hayvancılık, sera gazı salımının yaklaşık %15’inden sorumlu. Kuraklık, ani hava değişimleri ve seller gibi iklim değişikliklerinin gıda üretiminde verim düşüklüğüne ve kayıplaraneden olduğu göz önüne alındığında doğa ve iklim dostu organik üretimin gıdanın sürdürülebilirliği açısından önemi daha belirgin hale geliyor.

Ekolojik ilkeleri, sağlıklı beslenmeyi, israf ve tüketim kültürünü, iklim değişikliklerini, gelecek kuşakları da dikkate alan, uzun vadeli, gıdanın erişilebilirliği ve adil paylaşımını, açlık sorununun temel sebeplerini dikkate alan politikalar üretilir ve hayata geçirilirse toprak, su gibi doğal varlıkları, tüm canlıları ve insan sağlığını önceliğine alan ekolojik tarımın, gelecekte de dünya nüfusunu besleyebileceği çok açık.

Kaynaklar:

https://www.nature.com/articles/s41467-017-01410-w

http://rodaleinstitute.org/assets/FST-Brochure-2015.pdf

http://www.dw.com/en/feeding-the-world-with-organics-a-realistic-prospect/a-40967602

https://www.youtube.com/watch?v=z4daLqmureU

http://orgprints.org/19175/1/Organik_P%C4%B1rasa.pdf

05 May

“Organik Gerçeği” raflarda

Cadının elmasını yemeyin!

Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Aslan Ünlübay’ın hazırlayıp sunduğu Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam Programı’nda bu hafta, Yeni İnsan Yayınevi etiketiyle raflarda yerini alan “Organik Gerçeği” adlı kitap konuşuluyor. Kitabın yazarı Gürkan Akgüneş’in konuk olarak katılacağı programımız 22 Aralık saat 10:30’da Açık Radyo’da! (94.9)

Radyonuz Açık olsun!

Açık Radyo’yu internetten dinlemek için: http://acikradyo.com.tr/stream/index.html

05 May

Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı

Türkiye’de doğa, arı ve insan dostu arıcılık yöntemlerinin  yaygınlaşması için yürüttüğümüz AB Erasmus + Programı tarafından desteklenen “Arıları Yaşatalım” projemiz kapsamında 9 Aralık’ta İzmir’de Uluslararası bir konferans gerçekleştireceğiz.

Proje ortaklarımız Hollanda’dan Akıllı Arıcılık Vakfı (Smart Beeing Foundation), İngiltere’den Doğal Arıcılık Vakfı (Natural Beekeeping Trust)  ve Makedonya’dan Aronija Organik Ürün Üreticileri Birliği’nin de katılacağı “Ekolojik Arıcılık Konferansı”nda, sayıları korkutucu bir hızla azalmakta olan arılara destek olmak için ekolojik arıcılık yöntemleri tartışılacak.

9 Aralık’ta saat 10:00-17:30 saatleri arasında gerçekleşecek Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansımız için buradan kayıt yaptırabilirsiniz.

ULUSLARARASI EKOLOJİK ARICILIK KONFERANSI

9 Aralık 2017

Bornova Belediyesi Kültür Merkezi, İzmir

09.15 – 10.00 KAYIT

10.00 – 10.30 “Arıları Yaşatalım”

                       Gizem Altın Nance (Buğday Derneği)

10.30 – 11.15 Türkiye’de arıcılık, sorunlar ve ekolojik çözümler

                      Prof. Dr. Banu Yücel (Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi)

11.15 – 12.00 Arı odaklı doğal arıcılık ve arıların geleceği

                      Heidi Herrmann (Natural Beekeeping Trust, İngiltere)

                      Ferry Schutzelaars (Smart Beeing, Hollanda)

12.00 – 13.30 ÖĞLE YEMEĞİ

13.30 – 14.30 Arı odaklı arıcılığa giriş

                      Jan Glasenburg (Bijenstal Arıcılık, Hollanda)

14.30 – 15.00 Arılar için ne yapabiliriz?

                        Güneşin Aydemir (Buğday Derneği)

15.00 – 15.40 KAHVE ARASI

İLHAM VEREN İYİ ÖRNEKLER

15.40 – 16.00 Türkiye’de hala devam eden geleneksel arıcılık

                      Uzman Mustafa Kösoğlu (Ziraat Yüksek Mühendisi – Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü)

16.00 – 16.20 Tangala Çiftliği’nde müdahalesiz arıcılık

                      Cem Aybek

16.20 – 16.40 Şehrin gizli arıları ve arıcıları

                       Doç. Dr. Alaattin Kirazcı

16.40 – 17.00 Rye Hill Hapishanesi’nde arıcılık

                      John Noble

17.00 – 17.20 Kovanın Olsun Projesi

                      Şamil Tuncay Beştoy (ÇARIK Derneği)

17.20 – 17.30 KAPANIŞ

05 May

Organik Tohum Çalıştayı’nın ardından: Atalık tohumlar için mücadeleye devam

Dünyadaki başlıca gen merkezlerinden biri olan ve zengin tarımsal biyolojik çeşitliliğe sahip Türkiye’nin organik tohum fakiri olması pek de anlaşılır bir durum olmasa gerek. Özellikle de, organik tarımın yaygınlaştığı ve organik tarım sektörünün ciddi bir ihracat potansiyeli taşıdığı bir dönemde.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’de organik tohumculuğun sorunları konusunda 17-18 Ekim tarihlerinde, Afyon’da düzenlediği çalıştayın katılımcılarıyla birlikte, tohum meselesini her yönüyle masaya yatırmak ve çözüm önerilerini tartışma fırsatı bulduk.

Toplantıda tartışılanları aktarmadan önce şu bilgiyi not edelim: Türkiye, dünya üstündeki sekiz gen merkezinden üçünün kesişim noktasında bulunan, çok sayıda tarımsal ürünün (soğan, yulaf, pancar, nohut, mercimek, keten, yonca, bezelye, çavdar, üçgül, buğday, badem, salatalık, elma, fıstık, erik, armut ve asma) orijini; fasulye, bal kabağı, bakla, kavun, mısır gibi türlerin mikro gen merkezi. Buna karşın, organik sertifikalı tohum üreten sadece bir enstitümüz ve bir firmamız var ve yerel tohumlarımızı korumak konusunda yetersiz kalıyoruz.

Çalıştay sayesinde, tohumculuk sektörü ile organik tarım sektörü ilk kez bu çapta geniş katılımlı bir organizasyonda bir araya geldi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri, organik tarımda AB ile eşdeğer olma konusunda önümüze çıkan engellerden birinin, tohum konusundaki yetersizlik ve eksiklerimiz olduğunu söylüyorlardı.

Toplantıda belirtilen ortak görüş, Türkiye’nin organik tohumculukta yerinde saymasının başlıca nedeninin talep yetersizliği olduğuydu. Organik tohum sektörünün gelişmesi için destekleme şeklinin değiştirilmesi ve miktarının artırılması gerekliliği toplantının en önemli çıktılarından biri oldu. Uluslararası ticaret ve ülke ekonomisi açısından bakıldığında organik tohumculuk sektörünün özellikle de tarla bitkilerinde önünün açılması son derece önemli. Organik ürün ihracatı söz konusu olduğunda mesele daha da karmaşık bir hal alıyor: Çünkü Türkiye’de kontrol ve sertifika kuruluşlarının bir kısmı hem TR, hem AB, hem JAS, hem USDA (ABD Tarım Bakanlığı) yönetmelikleri kapsamında sertifika verebiliyor. USDA sertifikalı bir ürün üretip ihraç edebilmek için tohum, gübre, zirai mücadele gibi tüm girdi kaynaklarının da USDA sertifikalı olması gerekiyor. Yani TR sertifikalı domates tohumundan üretilmiş kurutulmuş domatesin, ABD’ye pazarlanabilmesi için o domates tohumunun aynı zamanda USDA sertifikası da alması gerekiyor.

Toplantıda ayrıca, yerel tohumların ve genetik zenginliğimizin koruyucusu aile işletmeleri ile küçük ve orta ölçekli üretim yapan çiftçilerin, hem organik tarım iç pazarının gelişmesi hem de yerel/geleneksel kültürün korunmasındaki etkisinin önemi vurgulandı. Ele alınan en önemli konulardan biri de, ekolojik (organik) tarımın yerellik, çiftlik dışı girdilerin (tohum, enerji, gübre vs) minimum düzeyde tutulması, bitkisel ve hayvansal ürünlerin ve atıkların tarımsal faaliyette girdi olarak kullanmak üzere geri dönüşümünün sağlanması (kompost, biyogaz, hayvan yemi vs) gibi ilkelerinin yerel tohumların ve gen kaynaklarımızın korunması açısından ne denli önemli olduğuydu.

Çok yönlü bakış açısı gerek…

Yerel tohumların çiftçi elinde korunması, ekolojik tarımın ilkeleriyle birlikte sürdürülmesi, sağlıklı ürünlerin tüketicilere ulaştırılması için ekolojik pazarların, biyolojik çeşitliliğin devamlılığı için yerel pazarların yaşatılması, küçük aile işletmelerinin sürekliliğinin sağlanması ve gıda güvenliğinin bir bütün olarak ele alınması gerekiyor.

Buğday Derneği öncülüğünde yaygınlaşan ekolojik (organik) pazarların bu bütünü korumak açısından önemi ortada. Ekolojik pazarlarda satışa sunulan yeşillikler, soğan, kavun, karpuz, domates, mısır, bakla, fasulye gibi bir çok üründe üreticiler, kendi yerel tohumlarını veya ilgili enstitü ve firmanın standart (hibrit değil) tohumlarını kullanıyor, yerel meyve çeşitleri ve siyez gibi yerel tahıl ürünleri ekolojik ve yerel pazarlar sayesinde var olmayı sürdürebiliyor. Ertesi yıl için kendi tohumlarını almaya devam eden, böylece yerel tohumlarını yaşatan, ekolojik tarımın ilkelerine sadık, tüketicilere sağlıklı ürünler sunan çiftçilerin ve aile işletmelerinin yaşatılması için organik pazarların da sağlıklı bir şekilde yaygınlaşması gerekiyor.

Çabalar sonuç veriyor

Toplantıda sivil toplum kuruluşları, belediyeler, akademisyenler, sivil inisiyatifler ve üreticiler olarak yerel tohumlar için yürüttüğümüz kampanya, proje, çalıştay, toplantı ve tohum takas şenliklerinin kamuoyunda duyarlılık sağlamanın ötesinde, bürokratlar arasında ve tohumculuk sektöründe de ses getirdiğini gözlemledik. Her ne kadar tohum takasının yerelde kalması, takasa getirilen tohumların virüslü vs olma riski, çimlenme gibi sorunlar söz konusu olsa da, bu etkinliklerin, toplumda duyarlılık oluşturması açısından önemi yadsınamaz.

Çalıştay sayesinde, Buğday Derneği olarak, tohum takas şenliklerine yönelik eleştirileri yanıtlama fırsatı da bulduk: Tohumculuk Kanunu bu konuda ciddi yasaklamalar getirene kadar bu takas şenliklerinin olmadığını, yerelde zaten çiftçilerin bunu özgürce yapabildiklerini, bu şenliklerle ortaya konan tepkilerin aynı zamanda tepeden inme katı mevzuatların sonucu olduğunu vurguladık. Akademisyenler ve bürokratların da desteklediği konuyla ilgili olarak, tohum takas şenliklerinin daha profesyonelce, olası riskleri ortadan kaldırılarak ve uzmanların yol göstericiliğinde yapılması konusunda görüş birliğine vardık.

Çalıştay’da, 2017 yılı başında Gıda, Tarım ve Hayvancılık eski bakanı tarafından yapılan ”sertifikalı tohumlukların kullanılmaması durumunda destek verilmeyeceği”ne dair açıklama konusunda da eleştirilerimizi ortaya koyma olanağı bulduk. Gerekli araştırmalar yapılıp, veri tabanı oluşturulup, bu tohumların kamu veya üniversiteler elinde ıslah edilmeden, yani çiftçiye sertifikalı standart tohum alternatifi sunulmadan ilgili desteklerin çekilmesi, yerel tohum üreticisini yerel tohum kullanmaktan caydıracağını ve gen kaynaklarımızı kaybetme riski ile karşılaşacağımızı bir kez daha vurguladık. Örneğin siyezin henüz sertifikalı tohumluğu yokken (bu konuda ıslah çalışmaları başlatıldı), bir yandan Bakanlık olarak siyezi destekleyici açıklamalar yapıp, diğer yandan sertifikasız tohumluk kullanımında desteklerin çekileceğini açıklamanın, ne denli kafa karışıtırıcı olduğunu belirttik. Desteğin çekilmesi halinde, yerel tohumları kullanan çiftçilerin sertifikalı tohumluğa yönlendirilmesinin siyez gibi kaybolmakta olan birçok değerimizin daha da hızla kaybolmasına neden olacağını aktardık.

Diyalog ve mücadeleye devam

Çalıştayda yaptığımız görüşmelerde, Tohumculuk Kanunu’nda, takasın önünü açan istisnai maddenin çiftçiler açısından bakıldığında esnek yorumlanması gerektiğini öğrendik. İlgililerin aktardığına göre, Kanun’da yer alan “ticarete konu olmamak” ibaresi, zahirecilerin ve üreticilerin büyük çaplı kayıt dışı tohumluk ticareti yapmasının önüne geçmek amaçlı. Söz konusu maddede, “şahsi ihtiyaç miktarı” ile, ailenin veya şahsın kendi kullanımı değil, ailenin geçimlik tohumluk ihtiyacı kastediliyor. Örneğin, geçimini sağlamak üzere, 10 dönüme domates, 100 dönüme buğday ekecek bir çiftçi başka bir çiftçiden bu miktarda alana yetecek kadar tohumluk alıp, ekebiliyor ve aldığı ürünü yani buğday ve domatesi satabiliyor. Ancak bunlar son derece göreceli ve yoruma açık ifadeler.

Siyez ekmeği, siyez bulguru üretmek isteyen bir organik tarım şirketi, henüz siyezin sertifikalı tohumluğu olmadığı için, Tohumculuk Kanunu gereği çiftçilerden tohumluk siyez satın alamayacak, dolayısıyla bu üretimi yapamayacak. Oysa organik üretim yapan şirketlerin, kişisel amaçlarla değil, ticari amaçla organik yerel tohumluğa ihtiyacı var. Ne yazık ki Tohumculuk Kanunu bu noktada ciddi bir engel oluşturuyor.

Sivil toplum olarak Tohumculuk Kanunu ve ilgili yönetmelikler ve üzerinde çalışılan “Yerel Tohumların Kayıt Altına Alınması Yönetmeliği”ni, bu konuda bakanlıkların yaptığı çalışmaları yakından takip edip, diyaloğu da, mücadeleyi de kesmememiz gerekiyor. Çıkacak yönetmeliğe göre, yerel tohumların ıslahından sonra çeşit olarak tescilinin kim veya hangi kurumlar üzerine olacağı, kimlerce sertifikalandırılıp ticarete konu olacağı, tescil aşamasında ve ticarete konu olduğunda çiftçi haklarının ve kamusal hakların nasıl sağlanacağı son derece önemli.

Buğday Derneği olarak yerel tohumların, ekolojik tarımın, ekolojik pazarların ve geleneksel üretimleri de sürdüren küçük aile işletmelerimizin yaşaması için proje ve çalışmalarımızı sürdürürken, bu konularda bilgi kirliliği ile mücadeleye, konunun tüm paydaşları ile diyaloğu ve yapıcı tutumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.

Yerel tohumların çiftçi elinde korunması, çiftçi ve kamusal haklar için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için çabamızı sürdürüyoruz. Bununla birlikte uluslararası ticaret ve ülke ekonomisi açısından organik ticari tohumluk sektörünün gelişmesinin de önemli olduğunu düşünüyoruz.

Yaşasın tohumlar!

26 Nis

Yüzeysel haberler organik sektörüne zarar veriyor

Büyük emekler sonucu geliştirilen ve halkın sağlıklı gıdaya ulaşabilmesini hedefleyen organik sektörü, iyi niyetli bile olsa konuyla ilgili yapılan yüzeysel haberlerden olumsuz etkileniyor.

23 Temmuz 2017 tarihli Sözcü Gazetesi’nde, “İsmi kulağa hoş geliyor ama fiyatı cep yakıyor” başlığıyla verilen haberde, organik ürün tüketmenin bir moda haline geldiği, ancak ürünlerin pahalı olmasının üreticilerin ilgisini düşürdüğü dile getiriliyor ve organik sektörü ile ilgili kaynak belirtilmeden gerçek dışı istatistiklere, temelsiz iddialara yer veriliyor.

Fiyat farklılığı konusunda doyurucu bir açıklama yapmadan organik sektörü ile ilgili gerçek dışı verilerle, yersiz suçlamalarla yapılan haber ve benzerleri; çevreye ve diğer canlılara zarar vermeyen yöntemlerle gerçekleşen, sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşabilmemizi sağlayan organik üretim konusunda yanlış bir bilincin oluşmasına ve yaygınlaşmasına neden olarak, sektörün gelişimine zarar veriyor.

 

Meğer dünya ekolojik tarıma geçmiş!

Birleşmiş Milletler’in açıkladığı rakamlara göre 2015 yılında dünya nüfusu 7.3 milyar. Sözcü’deki habere göre ise dünya genelinde ekolojik tarım yapan kişi sayısı 1.8 milyar olarak ifade ediliyor. Bu veri doğru olsaydı dünya genelinde gıda güvenliği sorunumuz kalmazdı. Yine aynı istatistiklerde Türkiye’de sektörden geçinen kişi sayısı 2 milyon olarak verilmiş. Türkiye’nin 2015 yılındaki nüfusu Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre 78 milyon 741 bin 53. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin 2015 yılında açıkladığı tarımdaki istihdam sayısı ise 5 milyon 180 bin. Bu veriler ışığında haberde verilen organik sektöründen geçinen kişi sayısı yine gerçeklikten uzak görünüyor.

Haberde ayrıca bir liste verilerek organik ve “normal” ürünler karşılaştırılmış. Öncelikle doğaya ve insan sağlığına zararlı girdilerin kullanıldığı konvansiyonel ürünler hiçbir zaman “normal” olmamalı. Bunun dışında söz konusu rakamlar da güvenilirlikten uzak. Örneğin çileğin “normal” fiyatı 2.5 lira olarak verilmiş, oysa çileğin en bol olduğu Mayıs-Haziran aylarında bile fiyatı 5 liranın altına düşmedi. Yine bugün “normal” fiyatı 2.5 lira olarak açıklanan taze fasulyenin market ve pazarlardaki satış fiyatı 5 lira civarında.

Gıdada ve sağlıkta, kalite ve güvence fiyattan daha önemlidir. Sağlıklı gıdaya verilen bedel, koruyucu bir önlem olarak, hastalıktan, hastane ve ilaç masraflarından da uzak tutuyor. Bununla birlikte pahalılık göreceli bir kavram. Konvansiyonel ürünlerle karşılaştırma, birim maliyetler üzerinden yapıldığında ve sürüm de dikkate alındığında çoğu üründe organik ürün daha adil olabiliyor. Yani konvansiyonel bir ürünün market satış fiyatıyla, üretim maliyetleri arasındaki fark, organik bir ürünün satış fiyatıyla üretim maliyetleri arasındaki farktan daha yüksek olabiliyor. Bununla birlikte organik ürün ile konvansiyonel ürün arasındaki fiyat farklılığı temelde üreticilerin maliyetleri arasındaki değişkenlerden kaynaklanmakta. Maliyet farklılıkları ile ilgili daha detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz.

Organik ürüne yönelik iddialar ispat edilmeli

Sözcü’nün haberde görüşüne yer verdiği Türk Bostan Sebze Meyve Komisyoncu ve Tüccarları Federasyonu (TÜMESKOM) Başkanı Burhan Er, organik ürünlerin konvansiyonel ürünlerle aynı tarlada yetiştiğini iddia ediyor. Öncelikle Sözcü Gazetesi, ardından Sayın Er bu iddialarının kaynağını açıklamalı.

Birleşmiş Milletler Danışman Sivil Toplum Kuruluşu olan Basın Konseyi’nin belirlemiş olduğu Basın Meslek İlkeleri’ne göre “Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz.”

Bahsi geçen basın ilkesine göre ve halkın haber alma hakkı doğrultusunda yapılacak olan haberlerin gerekli şekilde araştırılarak ve güvenilir kaynaklara referans verilerek yapılması gerekir; şayet haberi yapan suçlayıcı ifadeler kullanacaksa bunu da gerekçelendirmek zorundadır. Aksi halde yapılan haber, magazin değeri taşımasının dışında, güvenilirlikten uzak ve zarar verici olacaktır.

Sofranıza gelen gıdanın öyküsünü bizzat üreticisinden dinleyerek almak ve çevre dostu ekolojik üretime destek olmak için %100 Ekolojik Pazarlar’dan alışveriş yapabilir, web sitemizden pazarlarda satılan ürünlerle ilgili denetim sonuçlarını ve üreticilerin sertifikalarını görebilirsiniz.

20 Haz

Organik ürünler neden daha pahalı?

”21. yüzyıl insanı artık yediklerinin sağlıklı olmadığının farkında. Ancak Türkiye’de organik ürünlere yöneliş hala o kadar fazla değil. Bunun da en önemli nedenlerinden biri organik ürünlerin pahalı olması. Ekonomik nedenlerle organik ürüne erişimi olmayanların yanında erişimi olsa da bu pahalılığa karşı güvensizlik duyanlar da var. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, neden organik ürünlerin konvansiyonel ürünlerden daha maliyetli olduğunu açıkladı.”

Bianet’ten Nilay Vardar’ın ‘Organik Ürünler Neden Daha Pahalı?’ başlıklı haberini okumak için link; http://bianet.org/bianet/toplum/181970-organik-urunler-neden-daha-pahali