27 Ağu

% 100 Ekolojik Pazarlarda Analizlere Devam!

Derneğimiz ve yerel yönetimler işbirliğiyle açılan %100 Ekolojik Pazarlarda, hem bizler düzenli olarak yaptığımız analiz çalışmalarına devam ediyoruz hem de, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüklerince yapılan denetim ve analiz çalışmaları sıklaştı.

Temmuz ayında alınan fasulye, domates, erik ve mavi yemiş numunelerinin akredite laboratuarda yapılan analizlerinin sonucu temiz çıktı. Kartal Tarım İlçe Müdürlüğü’nün aldığı domates numunesi de temiz çıkmış olup, mercimek ve yumurta analizlerinin sonuçları beklenmektedir. Son olarak 22 Ağustos’ta, Şişli % 100 Ekolojik Pazarda, 3 farklı üreticinin elma, erik, armut, şeftali ve nektarinlerinden örnek alınmış olup, sonuçları sizlerle paylaşılacaktır.

Buğday Derneği olarak hem organik ürüne güveni sağlamak ve tüketicinin hakkını savunmak, hem de haksız rekabetin önüne geçmek için %100 Ekolojik Pazarlar’da bugüne kadar 103 analizde, 80 farklı üreticinin 167 farklı ürününe zirai ilaç kalıntı analizi yaptırdık. Bu analiz sonuçlarından örnekleri, %100 Ekolojik Pazarlarda bulunan Buğday Derneği Halkla İlişkiler stantlarında inceleyebilirsiniz.

Analiz ve denetim çalışmalarımız sonuçlandıkça sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz.

Güvenle,

Buğday Derneği

25 Ağu

Türkiye’nin ilk organik safran ve alıç sirkesini denediniz mi?

Safranbolu da üretim yapan Tüğmen Organik’in Ağustos sonu 2 dönüme soğanlarını ektiği Türkiye’nin ilk ve tek Organik Safranı Kasım sonunda hasat edilmeye başlandı. Üreticimizin ifadesi ile “Yaklaşık bir ay boyunca gün doğmadan açan çiçeklerden Safranları çok dikkatli bir şekilde topladık. Çok yağmur yağması ve dolayısıyla otun bol olmasından dolayı ancak 40 gr elde edebildik. Yaklaşık 2 ay boyunca oda sıcaklığında kuruttuk, safranın muhteşem kokusu uzun süre gitmedi.” Organik Safran Tüğmen Organik tezgahında sadece Şişli %100 Ekolojik Pazarda.

 

Organik Alıç Sirkesi Denediniz mi?

25 yıl eğitimcilikten sonra organik tarım yapmaya başlayan, Victor Ananias’ın teklifiyle 2005 yılından bu yana Amasya Gümüşhacıköy’deki çiftliği ile TaTuTa sisteminde olan Bayrak ailesi çiftliği, şimdi de yeni ürünleri olan Organik sertifikalı Alıç Sirkesi ile % 100 Ekolojik Pazarlarda…

Meyve yetiştiriciliğiyle ama daha çok da 25-26 çeşide varan elmalarıyla nam salan Bayrak ailesi, bulundukları bölgede organik tarıma ilk başlayanlardan. Gümüşhacıköy’de ekolojik tarım projelerine her geçen gün yenilerini eklemeyi başardıkları gibi, Birsel Bayrak’ ın imalathane tesisini faaliyete geçirmesiyle organik sertifikalı ürünlerini ekolojik pazarlarda da tüketicinin beğenisine sunuyorlar. Çıkış ürünleri olan organik elma sirkesi ve organik elma pekmezi kısa sürede ekolojik pazar müdavimlerinin adeta vazgeçilmezi oldu.

2014 yılında İbrahim Bayrak tarafından başlatılan ‘Doğadan Toplama Yöntemi’ projesi ile Organik sertifikalı Alıç Sirkesi üretimine başlayan aile, 2000 dönüm sertifikalı doğadan toplama alanında topladıkları alıçları, kendi tesislerinde alıç suyu haline getirip bizlerle paylaşıyorlar.

Organik Alıç Sirkesini, tüm % 100 Ekolojik Pazarlarda bulabilirsiniz.

25 Ağu

Avrupa Birliği, Eylül ayının son günlerinde, kozmetiklerin raf ömrünü uzatmak için kullanılan sentetik koruyucularla ilgili önemli düzenlemeler yaptı ve bazı maddelerin kullanımına yasaklama ve sınırlamalar getirdi.

Hergün şampuandan diş macununa kadar çeşit çeşit bakım ve kozmetik ürününü kullanabiliyoruz. Tüketici olarak seçimlerimiz en başta kendi sağlığımızı etkiliyor.

Avrupa Birliği, Eylül ayının son günlerinde, kozmetiklerin raf ömrünü uzatmak için kullanılan sentetik koruyucularla ilgili önemli düzenlemeler yaptı ve bazı maddelerin kullanımına yasaklama ve sınırlamalar getirdi. Söz konusu sentetik maddeler, ekolojik kozmetik ürünlerinde zaten bulunmuyor. Şimdi artık klasik kozmetikler için bile yasak getirilmiş oluyor.

Peki nedir bu maddeler, daha çok hangi kozmetik ürünlerinde kullanılıyor ve sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Prof. Dr. Hulusi Barlas yazdı;

Avrupa Birliği’nden  Kozmetiklerle İlgili Önemli Karar:

Sentetik Koruyucular  İçin

Yeni Yasaklama ve Sınırlamalar

 

Prof. Dr. Hulusi Barlas     

hbarlas@epeaturkey.com

Avrupa Birliği, Eylül ayının son günlerinde kozmetiklerin raf ömrünü uzatmak için kullanılan sentetik koruyucularla ilgili önemli düzenlemeler yaptı. Buna göre Metilizotiyazolinon (MIT) ve Metilklorizotiyazolinon (MCIT) karışımlarının  cilt üzerinde kalan ürünlerde kullanılması yasaklandı. Bu kararla bu maddelerin allerjik etkilerine karşı tüketicilerin korunması amaçlanıyor. Aslında özellikle ekolojik kozmetikler yıllardır tartışılan bu maddeleri baştan beri reddediyorlardı. Şimdi artık klasik kozmetikler için bile yasak getirilmiş oluyor. Şampuan ve duş jelinde kullanım ise % 0,0015 oranıyla sınırlanmış durumda. Yasak 16 Temmuz 2015 tarihinden itibaren geçerli olacak (Commisison Regulation EU No  1003 ve 1004/2014).

Avrupa Birliği, hormon etkisi yaptığı tartışılan Butilparaben ve Propilparaben’in kullanımını da tüm kozmetiklerde sınırladı. Bugüne kadar tek tek kullanımda % 0,4, birlikte kullanımlarında ise toplam % 0,8 olan maksimum sınır her iki maddenin toplamı için % 0,14 e indirildi. Bu kural Nisan 2015 tarihinden itibaren geçerli olacak. Üç yaşından küçük çocuklar için olan ürünlerde ise bu iki paraben tamamen yasaklanıyor.

Izopropilparaben, Izobutilparaben, Fenilparaben, Benzilparaben ve Pentilparaben kullanımı ise bu yılın başlarında daha önce yasaklanmıştı (Commisison Regulation EU No 358/2014). Yasak 30 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunuyor. Böylece kozmetiklerde paraben kullanımı ile ilgili ilk yasak uygulaması da başlamış oluyor.

Metilparaben ve Etilparaben’in kozmetiklerde kullanımı ile ilgili bugün için herhangi bir sınırlama bulunmuıyor.

Danimarka’da ise Butilparaben, Propilparaben ve bunların izo formlarının üç yaşın altındaki çocuk ürünlerinde kullanımı  2011 yılından beri yasak.  Çocukların hormon benzeri etki yapan maddelerden yetişkinlere göre daha çok etkilenmeleri bu kararın alınmasına neden olmuş.

80 yıldır raf ömrü uzatma amacıyla kullanılan parabenlerle ilgili son 20 yıldaki yoğun tartışmalar izotiyazolinonların bu amaçla daha çok kullanılmasına yol açmış bulunuyor. Özellikle Metilizotiyazolinon’un geniş ölçülerde kullanımı,  paraben kullanımlarında bile görülmemiş olan  ve gittikçe artan alerjik reaksiyonlara neden olmaya başlamış durumda.

Avrupa Birliği’nin Eylül 2014 sonunda aldığı bu kararlar elbette öncelikle klasik kozmetikler için önemli yasaklama ve sınırlamalar içeriyor. Ekolojik kozmetik taraftarları içinse bu maddeler baştan beri tabu. Gerçek bir ekolojik kozmetik üründe, yukarıda adı geçen sentetik koruyucuların hiç bir durumda bulunmaması gerekiyor. Ekolojik kozmetikçilerin tartışmaya açtıkları tüm maddelerin de zaman içinde sınırlandığı ve sonunda da yasaklandığı görülüyor.

Bilinçli tüketici zaten adı artık kötüye çıkmış olan parabenler konusunda son derece dikkatli.

AB’nin son yasaklama kararı ile artık Metilizotiyazolinon ve  kardeşleri de hedefe yerleştirilmiş ve de hak ettikleri sona doğru yola çıkarılmış oluyorlar.

25 Ağu

Monsanto Yine Kansere Sebep Oluyor! – Ot İlacı Glisofat

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) uzmanlaşmış kanser kuruluşu olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu (International Agency for Research on Cancer- IARC) GDO’lu ürünlerin %80’inde kullanılan ot ilacı (herbisit) etken maddesi olan (Glyphosate) Glifosat’ın insanlarda muhtemelen kanser yaptığını açıkladı.(1)

Raporda da belirtildiği gibi, Glifosat  tüm herbisitler içinde en yaygın olanı. Değişik tarım, orman, şehir ve konut uygulamalarında yaygın olarak kullanılıyor. Kullanımı, genetiği değiştirilmiş Glifosat herbisitine dayanıklı ürünlerin geliştirilmesiyle daha da arttı. Genellikle GDO’lu soya ve mısır üretiminde kullanılan ve Roundup adıyla satılan glifosat, havada, suda ve yiyeceklerin yanı sıra ilaca maruz kalan tarım işçilerinin kan ve idrarlarında da tespit edildi. (2)

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Tayfun Özkaya “insanlarda muhtemelen kanser yapar” sözünün hafife alınmaması gerektiğini altını çiziyor: “Çünkü doğrudan insanlarda deney yapılması mümkün değil. Hayvan deneyleri ile bu sonuca ulaşılıyor.”

Dünya Sağlık Örgütünün bu açıklamasının ardından geçtiğimiz hafta, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) yetkili mercilerin, gıdada ilgili ilacın kalıntılarını test etmeye başlayabileceğini duyurdu.(3) Ülkede 2011’de, 300 soya fasülyesi üstünde yapılan testlerde, 271’ inde glifosata rastlandığı belirtiliyor (4). Ayrıca yapılan araştırmalara göre glifosat sadece “muhtemelen kanserojen” olmasının dışında, sağlık açısından pekçok kötü etkiye ve soruna yolaçıyor.

Glifosat Kullanımı Artıyor!

Dünyada bu etkili maddeli ilk herbisiti çıkaran Monsanto firması olmakla beraber, artık bir çok ülkede başka bir çok firma da bu herbisidi üretiyor ve kullanımı da her geçen gün artıyor. Organik tarım uzmanı ve danışman Nurhayat Bayturan’a göre, bu  artışa yol açan en önemli sebeplerden biri, bağışıklık kazanan yabani otlar gelişmesi ve bu sebeple daha fazla ot ilacı gereksinimi. ABD Tarım Bakanlığı’nın verilerine göre sadece 2013’ te 28 milyon hektar araziden fazla arazide  glifosata dirençli yabani ot gelişmiş (5).İkincisi ise glifosata dirençli genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) kültürlerin artması ve ekilmesi. Örneğin Arjantin’de neredeyse soya üretiminin tümünde, 19 milyon hektar arazide, genetiği değiştirilmiş soya kullanılmış.

Buğday Derneği Eş Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu da  2013’te ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA), gıdalarda bulunabilir glisofat miktarını arttırdığına dikkat çekiyor. Kalıntı miktarı havuçta 25, tatlı patateste 15 kat fazlalaştırılıyor. Bu artışların, Monsanto firmasının 2012’de yaptığı talebin ardından gelmesi de dikkat çekici. Bu artış kararına dayanak olarak herhangi bir araştırma ya da test yaptırmayan ya da bağımsız araştırmaları dikkate almayan EPA, sadece Monsanto’nun yani ürünü satan firmanın yaptığı testleri baz alıyor.(6)

Peki 70’ lerden beri kullanılan bu ot ilacının 40 yıl sonra neden gıdada kalıntı seviyesinin arttırılmasına ihtiyaç duyuluyor?

Batur Şehirlioğlu’na göre, yabani otlar bağışıklık kazandıkça ve direnç gösterdikçe daha fazla ilaç kullanmak, dozajını arttırmak gerekiyor. Bu da kalıntı seviyesini arttırmayı gerektiriyor; insan sağlığını, çevreye ve su kaynaklarına etkisini sorgulamadan.

Peki Türkiye’de durum ne?

TÜİK verilerine göre;  tarım ilaçlarında 1979’da 8.396 ton dolayında olan  tüketim, 2008’de 20.000 tonu geçmiş. Ülkemizdeki kimyasal tarım ilaçlarının kullanımı, maalesef sağlığımızı olduğu kadar çevremizi de etkileyebilecek bir biçimde. Bu sorunun en temel nedeni kontrolsüz ve bilinçsiz kullanım. Ayrıca bitki koruma çalışma ve hizmetlerinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı iki farklı Genel Müdürlük tarafından Daire Başkanlığı düzeyinde yönetilmesi ve  son yıllarda yürürlüğe giren mevzuatlar da bu konuda yetersiz.

Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu’nun söz konusu açıklamasının ardından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da bir açıklama yayınlayarak kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirildiğini duyurdu (7). Açıklamada;  genellikle erken ilkbahar döneminde yabancı ot kontrolünü sağlamak amacıyla toprağa uygulanan Glyphosate’ın  toprakta 10-15 gün içerisinde toprak mikroorganizmaları tarafından parçalandığı belirtilerek,  bitkisel ürünlerde hasat öncesi alınan numunelerde gerekli analizler ve denetimlerin Bakanlıkça yapıldığı vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Bitki Koruma Ürünlerinin tavsiyesine uygun olarak önerilen dozda ve zamanında kullanılması gerektiği , bu önlemler alınmadığı takdirde ise insan, bitki ve çevre sağlığı açısından risk oluşturduğu belirtiliyor. Oysa ki ülkemizde bu tür ilaçların herkesin ulaşabileceği bir şekilde ve yaygın kullanımı gözönüne alındığında durum endişe verici.

Hepimizin ne yediğini bilmeye hakkı vardır!

Glifosat’ın toprakta parçalanması için gereken süre, Tarım Bakanlığı’nın açıkladığı gibi 10-15 gün ile sınırlı değil maalesef.  Toprakta glifosatın yarı ömrü 2 ila 197 gün arasında değişiyor. (8) Kullanıldığı toprağın yapısı ve iklim koşulları da toprakta kalma süresini etkileyen faktörlerin başında geliyor. Araştırmalar, glifosatın su kaynaklarına da karışarak su piresi gibi canlılara birebir etkisi olduğunu gösteriyor (9). Glifosat’ın sudaki yarı ömrü ise ortalama 91 güne kadar sürüyor.Bu noktada, Amerikan Çevre Ajansı (EPA) ve AB’ nin etki tahminleri de yetersiz ve yenilenmeli.

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Nafiz Delen de önemli bir noktaya işaret ediyor:

“Glifosat sistemik bir herbisittir. Otların üzerine püskürtüldüğünde, köklere doğru taşınır ve bitkiyi öldürür. Doğal olarak derinde kalmış ot tohumlarına etkili olamaz. Ancak bir çok pestisit gibi, glifosatın da yeraltı sularına sızma ya da buharlaşarak havaya karışma riski bulunmaktadır. Yeraltı sularına sızma riski olan pestisitlerin su kaynaklarından uzakta kullanımları gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu yönlü kısıtlamalar vardır. Ancak, bizde yok. Buharlaşabilen pestisitlerin en büyük tehlikesi, onları uygulayanlaradır. Bu nedenle, uygulayıcıların koruyucu giysiler ve maske ile ilaçlama yapması gereklidir. Ancak, böyle bir kurala ülkemizde fazlaca uyulmamaktadır. Ayrıca tüm tarım ilaçları bilinçsiz ve kontrolsüz kullanıldıklarında, zararlı organizmalarda dayanıklılık sorununa yol açar. Bu konu ülkemizde çok yaygındır ve çevremizi, sağlığımızı etkileyebilmektedir. Çünkü, zararlı organizmalar dayanıklılık kazandıkça, kullanıcı doz yükseltmelerine gider. Bu da kalıntı riskini artırır.”

Ziraat Yüksek Mühendisi Yahya Emin Demirci’ye göre de; glifosat büyük oranda bitki bünyesine alınmakta veya genellikle de  bir miktar yüzeyde kalıntısı söz konusu olabilmektedir. Bitki üzerinde kalan partiküllerin bu aşamadan sonra topraktaki yolculuğu toprağın fiziksel yapısından tutun, mikroorganizma yapısına veya iklim şartlarına kadar birçok etkene bağlı olarak değişebiliyor. Bu değişkenlere bağlı olarak da yeraltı suyuna karışması, toprak partiküllerine tutunup farklı taşıyıcılarla ilaçlama yapılmayan bölgelere taşınması veya topraktaki organik maddelere tutunup mikroorganizmalar tarafından alınması söz konusu olabilir.

ABD’de soya gibi kontrollü ekimi yapılan alanlar da bile son üründe çıkan glifosat kalıntısı Türkiye’de ekilen mısırda niye çıkmasın? Tarım Bakanlığı “10-15 gün içinde toprakta parçalanır” derken aslında kamuoyunu yanıltıyor. Gıdaya bulaştığı, kalıntı bıraktığı testlerde ortaya çıkmış, insanda da “muhtemelen” kanserojen etkileri olan bu ilaçla ilgili daha çok araştırma, analiz ve denetim yapılması ve bunların kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılması gerekir. Hepimizin ne yediğini bilmeye hakkı vardır!

Bir diğer kritik konu ise; ülkemiz ithal yoluyla bir çok tarım ürününü yurt dışından temin ediyor. AB Hızlı Alarm Sistemi verilerine göre; 2011 yılının 8. – 17. haftalarında AB ülkelerine gönderilen 16 parti mercimekte glifosat kalıntısı saptandı. Türkiye ithal ettiği mercimeğin çoğunu Genetiği değiştirilmiş (GDO) mercimek üretimi yapan Kanada’dan alıyor. Bu durumda ithal edilen ve GDO’lu olma olasılığı bulunan ürünlerin ülkemize de girme riski devam ediyor. Bu konuda analizlerin yetersiz olduğu bizzat Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kabul edildi. Bakanlığın 1 Ağustos 2014 tarihli resmi yazısında Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) içeren bazı mısır ve soya çeşitlerinin de Türkiye’de kimlik ve miktar tespitinin yapılamadığı belirtiliyor.

Greenpeace’in yaptığı araştırma ve bu araştırma sonuçlarıyla hazırlanan rapora göre ise; Türkiye’de zaten, GDO’lu ürünlerin incelenmesi konusunda laboratuvarlar yetersiz.(10) Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı, Türkiye Akreditasyon Kurumu TÜRKAK’tan akredite laboratuvarların hiçbiri, Türkiye’de izinli olmayan GDO’ların tespitini yapamıyor.Ayrıca  Biyogüvenlik Kurulu, hayvan yemi olarak kullanılmak üzere 10’un üstünde GDO’lu soya ve mısır çeşidinin ithalatına izin veriyor.Bunların yem olarak Türkiye’ye girdikten sonra ne amaçlı kullanıldığına yönelik de bir izlenebilirlik yok.

Ne yazık ki tarım sektöründe kullanılan tarım ilaçları, gübreler, hormonlar, insan sağlığı ve ekosistem üzerindeki etkilerine yönelik uzun vadeli araştırmalar yapılmadan kullanıma sunuluyor. Böylece bir anlamda  tarım işçisi, tüketici denek olarak kullanılıyor. Devletler ve Dünya Sağlık Örgütü gibi yapıların da görevi, yıllarca kullanımdan sonra yapılan araştırmalar ile bu ilaçların kullanımına sınırlama getirmek veya yasaklamak değil, kullanıma sunulmadan gerekli araştırmaların yapılmasını sağlamak olmalı. Bu konuda yapılan açıklamada belirttikleri gibi, Bakanlığımızın görevinin de AB’ yi takip etmek değil, tarım işçisini ve tüketicisini korumak için gerekli araştırmaları yapmak, tedbirleri almak, mevzuatları çıkarmak olduğunu düşünüyoruz.

Yine Monsanto’nun ürettiği zehirli böcek ilacı DDT de, Rachel Carson’un  “Sessiz Bahar” kitabında ölümcül etkileri  ve kanser riski ortaya çıkarılana kadar dünyada çok yaygın bir biçimde kullanılıyordu. Bu zehirli kimyasal kitabın yayınlanmasından ancak 10 yıl sonra yasaklanabildi (11).Aynı şekilde Glifosatın da, bir 10 yıl daha hayatımızda olmasına izin vermeyelim!

Kaynaklar:

 

1-    http://www.thelancet.com/journals/lanonc/article/PIIS1470-2045%2815%2970134-8/fulltext

2-    http://bugday.org/portal/galeri/dosyalar/Glyphosate_Canserojen_Lancet_Oncology_Ceviri.pdf

3-    http://www.trust.org/item/20150417221811-ag59j/

4-    http://sputniknews.com/us/20150418/1021050402.html

5-    http://sustainablepulse.com/2014/08/21/glyphosate-sales-boom-powers-global-biotech-industry/#.VTYXj2babAb

6-    http://www.commdiginews.com/health-science/are-epa-approved-levels-of-glyphosate-residue-in-our-foods-too-high-13855/

7-    http://www.tarim.gov.tr/Sayfalar/Detay.aspx?OgeId=61&Liste=BasinAciklamalari

8-    https://en.wikipedia.org/wiki/Glyphosate#cite_note-NPIC_Data_Sheet-26

9-    http://link.springer.com/article/10.1007/s10646-012-1021-1/fulltext.html

10- http://www.greenpeace.org/turkey/Global/turkey/report/2014/06/GDO%20rapor.pdf

11- https://avaazmedia.s3.amazonaws.com/Roundupsources.pdf

 

25 Ağu

%100 Ekolojik Pazarlarda Nisan- Mayıs zirai ilaç analiz sonuçları

Nisan ayı içerisinde Buğday Derneği işbirliğindeki %100 Ekolojik Pazarlarda Belediyeler ile birlikte pazara ürün gönderen veya kendisi tezgah açan 3 üreticinin ürünlerinden alınan örnekler akredite bir laboratuar olan Intertek’te zirai ilaç kalıntı analizine tabi tutulmuş ve temiz çıkmıştır. Natif Agro dan alınan pırasa ve havuç, Mimsera dan alınan ıspanak ve pazı ve Yunis Ergene’den alınan domates ve biber numineleri 512 etken madde açısından taranmış olup herhangi bir kalıntı tespit edilmemiştir.

Derneğimiz ve yerel yönetimler işbirliğiyle açılan %100 Ekolojik Pazarlarda hem bizler düzenli olarak yaptığımız analiz çalışmalarına devam ediyoruz, hem de Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüklerince de denetim ve analiz çalışmalarına öncelik verildi. %100 Ekolojik Pazarlara düzenli katılan ve çeşit sunan üreticilerin yanı sıra dönemsel tek tip ürün ile katılan birçok üretici söz konusu olduğu için bahar döneminde de bu üreticilere ağırlık verdik. %100 Ekolojik Pazarlara kayısı gönderen iki, çilek gönderen bir ve erik gönderen bir üreticiden aldığımız numuneler temiz çıkmıştır. Bu üreticiler pazara direkt katılmadığı için ilgili ürünleri satan aracı esnaflarında ürün karıştırmadığını yaptığımız depo denetimleri dışında zirai ilaç analizleri ile de bir kez daha tespit etmiş olduk. Beylikdüzü İlçe teşkilatının Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazarında aldığı domates numunesi de temiz çıkmıştır.

Buğday Derneği olarak hem organik ürüne güveni sağlamak ve tüketicinin hakkını savunmak, hem de haksız rekabetin önüne geçmek için %100 Ekolojik Pazarlar’da bugüne kadar 99 analizde, 77 farklı üreticinin 163 farklı ürününe zirai ilaç kalıntı analizi yaptırdık. Bu sayede az sayıda da olsa yaptığımız tespitler ve arkasından kontrol ve sertifika kuruluşları ile işbirliğimiz sayesinde art niyetli birkaç üreticinin organik tarım sisteminden ihraç edilmesini sağladık.

 

 

17 Ağu

Glifosat Kansere Yol Açıyor

bugday_logo

 

Glifosat Kansere Yol Açıyor!

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) uzmanlaşmış kanser kuruluşu olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu (International Agency for Research on Cancer- IARC) GDO’lu ürünlerin %80’inde kullanılan ot ilacı (herbisit) etken maddesi olan (Glyphosate) Glifosat’ın insanlarda muhtemelen kanser yaptığını açıkladı.(1)

 

Raporda da belirtildiği gibi, Glifosat  tüm herbisitler içinde en yaygın olanı. Değişik tarım, orman, şehir ve konut uygulamalarında yaygın olarak kullanılıyor. Kullanımı, genetiği değiştirilmiş Glifosat herbisitine dayanıklı ürünlerin geliştirilmesiyle daha da arttı. Genellikle GDO’lu soya ve mısır üretiminde kullanılan ve Roundup adıyla satılan glifosat, havada, suda ve yiyeceklerin yanı sıra ilaca maruz kalan tarım işçilerinin kan ve idrarlarında da tespit edildi. (2)

 

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Tayfun Özkaya “insanlarda muhtemelen kanser yapar” sözünün hafife alınmaması gerektiğini altını çiziyor: “Çünkü doğrudan insanlarda deney yapılması mümkün değil. Hayvan deneyleri ile bu sonuca ulaşılıyor.”

 

Dünya Sağlık Örgütünün bu açıklamasının ardından geçtiğimiz hafta, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) yetkili mercilerin, gıdada ilgili ilacın kalıntılarını test etmeye başlayabileceğini duyurdu.(3) Ülkede 2011’de, 300 soya fasülyesi üstünde yapılan testlerde, 271’ inde glifosata rastlandığı belirtiliyor (4). Ayrıca yapılan araştırmalara göre glifosat sadece “muhtemelen kanserojen” olmasının dışında, sağlık açısından pekçok kötü etkiye ve soruna yolaçıyor.

 

 

Glifosat Kullanımı Artıyor!

 

Dünyada bu etkili maddeli ilk herbisiti çıkaran Monsanto firması olmakla beraber, artık bir çok ülkede başka bir çok firma da bu herbisidi üretiyor ve kullanımı da her geçen gün artıyor. Organik tarım uzmanı ve danışman Nurhayat Bayturan’a göre, bu  artışa yol açan en önemli sebeplerden biri, bağışıklık kazanan yabani otlar gelişmesi ve bu sebeple daha fazla ot ilacı gereksinimi. ABD Tarım Bakanlığı’nın verilerine göre sadece 2013’ te 28 milyon hektar araziden fazla arazide  glifosata dirençli yabani ot gelişmiş (5).İkincisi ise glifosata dirençli genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) kültürlerin artması ve ekilmesi. Örneğin Arjantin’de neredeyse soya üretiminin tümünde, 19 milyon hektar arazide, genetiği değiştirilmiş soya kullanılmış.

 

Buğday Derneği Eş Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu da  2013’te ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA), gıdalarda bulunabilir glisofat miktarını arttırdığına dikkat çekiyor. Kalıntı miktarı havuçta 25, tatlı patateste 15 kat fazlalaştırılıyor. Bu artışların, Monsanto firmasının 2012’de yaptığı talebin ardından gelmesi de dikkat çekici. Bu artış kararına dayanak olarak herhangi bir araştırma ya da test yaptırmayan ya da bağımsız araştırmaları dikkate almayan EPA, sadece Monsanto’nun yani ürünü satan firmanın yaptığı testleri baz alıyor.(6)

 

Peki 70’ lerden beri kullanılan bu ot ilacının 40 yıl sonra neden gıdada kalıntı seviyesinin arttırılmasına ihtiyaç duyuluyor?

 

Batur Şehirlioğlu’na göre, yabani otlar bağışıklık kazandıkça ve direnç gösterdikçe daha fazla ilaç kullanmak, dozajını arttırmak gerekiyor. Bu da kalıntı seviyesini arttırmayı gerektiriyor; insan sağlığını, çevreye ve su kaynaklarına etkisini sorgulamadan.

 

 

Peki Türkiye’de durum ne?

 

TÜİK verilerine göre;  tarım ilaçlarında 1979’da 8.396 ton dolayında olan  tüketim, 2008’de 20.000 tonu geçmiş. Ülkemizdeki kimyasal tarım ilaçlarının kullanımı, maalesef sağlığımızı olduğu kadar çevremizi de etkileyebilecek bir biçimde. Bu sorunun en temel nedeni kontrolsüz ve bilinçsiz kullanım. Ayrıca bitki koruma çalışma ve hizmetlerinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı iki farklı Genel Müdürlük tarafından Daire Başkanlığı düzeyinde yönetilmesi ve  son yıllarda yürürlüğe giren mevzuatlar da bu konuda yetersiz.

 

Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu’nun söz konusu açıklamasının ardından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da bir açıklama yayınlayarak kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirildiğini duyurdu (7). Açıklamada;  genellikle erken ilkbahar döneminde yabancı ot kontrolünü sağlamak amacıyla toprağa uygulanan Glyphosate’ın  toprakta 10-15 gün içerisinde toprak mikroorganizmaları tarafından parçalandığı belirtilerek,  bitkisel ürünlerde hasat öncesi alınan numunelerde gerekli analizler ve denetimlerin Bakanlıkça yapıldığı vurgulandı.

 

Açıklamada ayrıca, Bitki Koruma Ürünlerinin tavsiyesine uygun olarak önerilen dozda ve zamanında kullanılması gerektiği , bu önlemler alınmadığı takdirde ise insan, bitki ve çevre sağlığı açısından risk oluşturduğu belirtiliyor. Oysa ki ülkemizde bu tür ilaçların herkesin ulaşabileceği bir şekilde ve yaygın kullanımı gözönüne alındığında durum endişe verici.

 

Hepimizin ne yediğini bilmeye hakkı vardır!

 

 

Glifosat’ın toprakta parçalanması için gereken süre, Tarım Bakanlığı’nın açıkladığı gibi 10-15 gün ile sınırlı değil maalesef.  Toprakta glifosatın yarı ömrü 2 ila 197 gün arasında değişiyor. (8) Kullanıldığı toprağın yapısı ve iklim koşulları da toprakta kalma süresini etkileyen faktörlerin başında geliyor. Araştırmalar, glifosatın su kaynaklarına da karışarak su piresi gibi canlılara birebir etkisi olduğunu gösteriyor (9). Glifosat’ın sudaki yarı ömrü ise ortalama 91 güne kadar sürüyor.Bu noktada, Amerikan Çevre Ajansı (EPA) ve AB’ nin etki tahminleri de yetersiz ve yenilenmeli.

 

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Nafiz Delen de önemli bir noktaya işaret ediyor:

 

“Glifosat sistemik bir herbisittir. Otların üzerine püskürtüldüğünde, köklere doğru taşınır ve bitkiyi öldürür. Doğal olarak derinde kalmış ot tohumlarına etkili olamaz. Ancak bir çok pestisit gibi, glifosatın da yeraltı sularına sızma ya da buharlaşarak havaya karışma riski bulunmaktadır. Yeraltı sularına sızma riski olan pestisitlerin su kaynaklarından uzakta kullanımları gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu yönlü kısıtlamalar vardır. Ancak, bizde yok. Buharlaşabilen pestisitlerin en büyük tehlikesi, onları uygulayanlaradır. Bu nedenle, uygulayıcıların koruyucu giysiler ve maske ile ilaçlama yapması gereklidir. Ancak, böyle bir kurala ülkemizde fazlaca uyulmamaktadır. Ayrıca tüm tarım ilaçları bilinçsiz ve kontrolsüz kullanıldıklarında, zararlı organizmalarda dayanıklılık sorununa yol açar. Bu konu ülkemizde çok yaygındır ve çevremizi, sağlığımızı etkileyebilmektedir. Çünkü, zararlı organizmalar dayanıklılık kazandıkça, kullanıcı doz yükseltmelerine gider. Bu da kalıntı riskini artırır.”

 

 

Yüksek Ziraat Mühendisi Yahya Emin Demirci’ye göre de; glifosat büyük oranda bitki bünyesine alınmakta veya genellikle de  bir miktar yüzeyde kalıntısı söz konusu olabilmektedir. Bitki üzerinde kalan partiküllerin bu aşamadan sonra topraktaki yolculuğu toprağın fiziksel yapısından tutun, mikroorganizma yapısına veya iklim şartlarına kadar birçok etkene bağlı olarak değişebiliyor. Bu değişkenlere bağlı olarak da yeraltı suyuna karışması, toprak partiküllerine tutunup farklı taşıyıcılarla ilaçlama yapılmayan bölgelere taşınması veya topraktaki organik maddelere tutunup mikroorganizmalar tarafından alınması söz konusu olabilir.

 

ABD’de soya gibi kontrollü ekimi yapılan alanlar da bile son üründe çıkan glifosat kalıntısı Türkiye’de ekilen mısırda niye çıkmasın? Tarım Bakanlığı “10-15 gün içinde toprakta parçalanır” derken aslında kamuoyunu yanıltıyor. Gıdaya bulaştığı, kalıntı bıraktığı testlerde ortaya çıkmış, insanda da “muhtemelen” kanserojen etkileri olan bu ilaçla ilgili daha çok araştırma, analiz ve denetim yapılması ve bunların kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılması gerekir. Hepimizin ne yediğini bilmeye hakkı vardır!

 

 

Bir diğer kritik konu ise; ülkemiz ithal yoluyla bir çok tarım ürününü yurt dışından temin ediyor. AB Hızlı Alarm Sistemi verilerine göre; 2011 yılının 8. – 17. haftalarında AB ülkelerine Türkiye’den gönderilen 16 parti mercimekte glifosat kalıntısı saptandı. Türkiye ithal ettiği mercimeğin çoğunu genelde Genetiği değiştirilmiş (GDO) mercimek üretimi yapan Kanada’dan  ve Amerika’dan alıyor. Bu durumda ithal edilen ve GDO’lu olma olasılığı bulunan ürünlerin ülkemize de girme riski devam ediyor. Bu konuda analizlerin yetersiz olduğu bizzat Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kabul edildi. Bakanlığın 1 Ağustos 2014 tarihli resmi yazısında Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) içeren bazı mısır ve soya çeşitlerinin de Türkiye’de kimlik ve miktar tespitinin yapılamadığı belirtiliyor.

 

Greenpeace’in 2014’te yaptığı araştırma ve bu araştırma sonuçlarıyla hazırlanan rapora göre ise; Türkiye’de zaten, GDO’lu ürünlerin incelenmesi konusunda laboratuvarlar yetersiz.(10) Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı, Türkiye Akreditasyon Kurumu TÜRKAK’tan akredite laboratuvarların hiçbiri, Türkiye’de izinli olmayan GDO’ların tespitini yapamıyor.Ayrıca  Biyogüvenlik Kurulu, hayvan yemi olarak kullanılmak üzere 10’un üstünde GDO’lu soya ve mısır çeşidinin ithalatına izin veriyor.Bunların yem olarak Türkiye’ye girdikten sonra ne amaçlı kullanıldığına yönelik de bir izlenebilirlik yok.

 

Ne yazık ki tarım sektöründe kullanılan tarım ilaçları, gübreler, hormonlar, insan sağlığı ve ekosistem üzerindeki etkilerine yönelik uzun vadeli araştırmalar yapılmadan kullanıma sunuluyor. Böylece bir anlamda  tarım işçisi, tüketici denek olarak kullanılıyor. Devletler ve Dünya Sağlık Örgütü gibi yapıların da görevi, yıllarca kullanımdan sonra yapılan araştırmalar ile bu ilaçların kullanımına sınırlama getirmek veya yasaklamak değil, kullanıma sunulmadan gerekli araştırmaların yapılmasını sağlamak olmalı. Bu konuda yapılan açıklamada belirttikleri gibi, Bakanlığımızın görevinin de AB’ yi takip etmek değil, tarım işçisini ve tüketicisini korumak için gerekli araştırmaları yapmak, tedbirleri almak, mevzuatları çıkarmak olduğunu düşünüyoruz.

 

Yine Monsanto’nun ürettiği zehirli böcek ilacı DDT de, Rachel Carson’un  “Sessiz Bahar” kitabında ölümcül etkileri  ve kanser riski ortaya çıkarılana kadar dünyada çok yaygın bir biçimde kullanılıyordu. Bu zehirli kimyasal, kitabın yayınlanmasından ancak 10 yıl sonra yasaklanabildi (11).Aynı şekilde Glifosatın da, bir 10 yıl daha hayatımızda olmasına izin vermeyelim!

 

 

 

 

 

 

Kaynaklar:

 

1-    http://www.thelancet.com/journals/lanonc/article/PIIS1470-2045%2815%2970134-8/fulltext

2-    http://bugday.org/portal/galeri/dosyalar/Glyphosate_Canserojen_Lancet_Oncology_Ceviri.pdf

3-    http://www.trust.org/item/20150417221811-ag59j/

4-    http://sputniknews.com/us/20150418/1021050402.html

5-    http://sustainablepulse.com/2014/08/21/glyphosate-sales-boom-powers-global-biotech-industry/#.VTYXj2babAb

6-    http://www.commdiginews.com/health-science/are-epa-approved-levels-of-glyphosate-residue-in-our-foods-too-high-13855/

7-    http://www.tarim.gov.tr/Sayfalar/Detay.aspx?OgeId=61&Liste=BasinAciklamalari

8-    https://en.wikipedia.org/wiki/Glyphosate#cite_note-NPIC_Data_Sheet-26

9-    http://link.springer.com/article/10.1007/s10646-012-1021-1/fulltext.html

10-http://www.greenpeace.org/turkey/Global/turkey/report/2014/06/GDO%20rapor.pdf

11-https://avaazmedia.s3.amazonaws.com/Roundupsources.pdf